21 Aralık 2024, Cumartesi

Nihal Olçok: Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu, herkes muradına erdi (I)

“15 Temmuz’un karanlıkta kalmasında herkesin çıkarı var”, “Ahirette, cennetin kapısında helallik vermeyeceğim”, “Birçok şehit ailesi artık benim gibi düşünüyor”

(1. BÖLÜM)

Bugün 15 Temmuz… Türkiye’nin tarihinde eşi olmayan karanlıkta bir gün. O günden geride, soru işaretleriyle bir anne kaldı, 16 Temmuz’a geçemeyen, hep 15 Temmuz’da kalan; adı Nihal Olçok. 16 yaşındaki en büyük evladını ve uzun yıllarını paylaştığı adamı o gece o karanlıkta kaybetti. O gecenin aydınlatılmasını, soru işaretlerinin giderilmesini istiyor ama 8 yılın sonunda elinde kalan umutsuzluk, dışlanma ve yalnızlık tercihi. Abdullah Olçok’un annesi, Erol Olçok’un eşi Nihal Olçok’la geçen 8 yılı ve geride bıraktığı izleri konuştuk. Susma kararı alan Nihal Hanım, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde sadece Kürsü TV için konuştu.

“Eskiden Kartel medya vardı şimdi ‘Ertel Medya’ var”

“Artık konuşmama kararı aldım. Bu dönemde de çıkmıyorum, davetleri reddettim” diyerek sözlerine başlayan Nihal Olçok, bu kararını vermesinde etkili olan medyaya dair eleştirilerini şöyle dile getiriyor:

 Zaten iktidar tarafı beni davet etmiyor, muhalif kanallar davet ediyor. En nihayetinde Tayyip Erdoğan enteresan bir şey yapıyor, nasıl ki kendisi iktidar olmadan önce bir ‘Kartel medya’ vardı, kendisini reddediyordu. Şu anda aynı şeyi kendisi yapıyor. Kendisi başka ‘Ertel Medya’ kurdu gibi bir şey. Onun aleyhine olabilecek ya da muhalif olabilecek hiçbir şeye izin vermiyor. Türkiye için konuşabilecek hiç kimseye söz hakkı vermiyor.

“Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu, sistematik bir şeydi, herkes muradına erdi”

– 15 Temmuz, sizin için 8 yıl sonra ne anlam ifade ediyor?

O gece karanlık, benim için hala karanlık. Ben bazı konularda o gecede kaldım. Hala o gecedeyim. O konular aydınlatılmadığı müddetçe sizin için doğduğu gibi güneş benim için doğmuyor. Çünkü ben artık ömrüm boyunca eksiğim. 8 yılda hiçbir şey aydınlatılmadı. Hiçbir siyasi bunun üzerine gitmedi, gitmeyecek de gördüğüm kadarıyla. Muhalefette de bir şey yok. Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu, sistematik bir şeydi, herkes de muradına erdi yani. Filler tepişti çimler ezildi.

Nihal olçok

“30 sene önceki MİT Başkanı FETÖ komisyonunda ifade vermek için çağrıldı ama Hakan Fidan ifade vermedi”

-Geçen 8 yılın sonunda vardığınız nokta nedir?

Boş, hiçlik…  Boş her şey… Bunun aydınlatılması için bugünden sonra da bir şey yapılabileceğini düşünmüyorum. Çünkü mahkemeler bitti. Tekrar soruşturmalar açılabilir. Onlar açılmayacak. Gidenler gitti. Gerçek insanlar ifadeye çağrılmadı. Yani bundan 25- 30 sene önceki MİT Başkanı FETÖ komisyonunda ifade vermek için çağrıldı ama şu anda bizim Dışişleri Bakanlığımızı yapan Hakan Fidan ifade vermedi.

– Bu şekilde iktidarla yaklaşımınızda farklılaşma ne zaman başladı?

Bunlar çok acı şeylerdi. Tabi biz de bunları zaman içinde öğrendik. Bunlar bizim hemen o yıl öğrendiğimiz konular değildi. Davalar başladıktan sonra biz bazı şeyleri fark ettik. Ondan sonra bu araştırma komisyonunun dosyası mecliste verilmedi, o kaybedildi. O paylaşılmadı. Sonra çıktı Meclis Darbe Komisyonu Başkanı Reşat Petek çıktı, bunu kendi tweet hesabından paylaştı dosyayı, 6 sene sonra. Saçma sapan bir şey. Muhalefet de hiçbir şey yapamadı.

“15 Temmuz’un karanlıkta kalmasında herkesin çıkarı var”

15 Temmuz’un karanlıkta kalmasında herkesin büyük bir çıkarı var. Yani bu anlamda herkesin çıkarı var. Tarikatların çıkarı var… Muhalefetin çıkarı var… Ben tekrar baktığımda, o günlerde çok doğru refleks gösterdiğimi görüyorum bugün. O acı kafayla bile ben taziye bittikten sonra evime doğru dürüst kimseyi kabul etmedim. Görüşmek isteyen tarikat liderleriydi, bilmem neydi. Yakınlaşma çabaları filan. ‘Bitti’ dedim yani, taziye bitti. 7 gün kapım açıktı. Ondan sonra bitti. Ben sadece kendi ailemle olmak isterim. Çünkü ben kanıyorum. Yaralarım var, yaralarımı ailemden başka kimse iyileştiremez. Ve ben herkese kapımı kapattım. Şimdi görüyorum ki ne kadar doğru bir şey yapmışım. Ben o günden sonra yalnızım… Travma bunlar, o gecenin getirileri. Sonra toparlanıyorsun, tekrar bir dengeye geliyorsun. Ama ‘püf’ diye geçmiyor yani.

Nihal Olçok ve Erol Olçok aile fotoğrafı

“Adalet olursa kimse intikam almaya çalışmaz, sizi mutmain eden bir adalet, ben mutmain değilim”

Anne olarak umudum yok… Şu anda hukuk devleti değiliz. O akşam ateş edenler serbest kaldı. Şu anda 34 kişinin öldüğü köprüde hapis yatan 2 kişi var sadece. İki komutan kaldı. Erlerin suçu yoktu. E tamam o ateşi sıktı yani karşıdan. Bu söylediklerim sembolik değil. Gerçek. Yüz binlerce İstanbullu sokakta. Herkes bir şekilde bir şey anlatmaya çalışıyor. Günün sonunda mahkeme başkanı “Oğlum ezanlar okunuyor, salalar okunuyor “ diyor. Sanık diyor ki “ben Arapça bilmiyorum, anlamadım”. Bu adam eşek kadar olmuş askere gitmiş. Veya Askeri öğrenci olmuş. Ezanı ve salayı anlamıyor. Bu cevabı verenleri serbest bıraktık. Ha ben şunu da demiyorum. Benim için hepsi asılsa da Abdullah’ın bir teli geri gelmez. Benim kastım bu değil. Suçlu suçsuz ayrılmalı, gerçekten bu işin bir adaleti olması lazım. Ben, ‘gencecik çocuklar orada erisin ölsün’ demiyorum. Benim de iki tane oğlum var. Bakın, ne kadar bir kini beslerseniz şeytan o kadar dostunuz olur. Benim çocuklarım bir gün hiç kimseden intikam almaya kalkmasınlar, onların da çocukları hiç kimseden bir gün intikam almaya kalkmasınlar. Ama bunu sağlayabilecek olan tek bir şey vardır: adalet. Sizi mutmain eden bir adalet. Ben mutmain değilim.

“Bilboardların darbenin sabahına hazır olması beni çok şaşırttı”

Sizin o süreçte olağandışı gördüğünüz ilk şey ne idi?

Bilboardlar, benim çok şaşırdığım bir şeydi o. 16 Temmuz sabahı her yerde asılmış şekildeydi. Haftalarca kaldı. Ne zaman hazırlandı ne zaman asıldı. Bunu onun(Erol Olçok) bilgisi dışında kimse yapamazdı yani. O şiirin Tayyip Erdoğan’la ilintisini de biliyorum. O şiiri Tayyip Erdoğan hem şiir kasetinde de okumuştu. Hem CD çıkarmıştı. Hem de en son genel başkan seçildiği tüzük değişikliği yapılacağı son büyük kongrede Tayyip Erdoğan o şiiri okuttu. Ben de oradaydım. O şiirin bende bir anlamı var. Erol beyle flörtleşme döneminde de ayrılmıştık. Bir 6 hafta filan. Ailem evlenmemize rıza göstermiyordu. Beni Üsküp’e gönderdiler. Ben İstanbul’a döndükten sonra geldiğim haberini ona ulaştırmıştım. Sonra o da bana bir mektup yazmıştı, o mektupta o şiir vardı. O şiirin bizdeki anısı çok farklıdır. Dolayısıyla giderken sanki Olçak bana bir şey anlatıyordu. Yani bu bir şerh düşmek gibiydi. Benim için. Mesaj gibi. Bunu takip et der gibi. Türkiye’de hiç kimsede öyle bir karşılığı yok o şiirin. Benim dışında… 

Nihal Olçok

“Ahrette, cennetin kapısında helallik vermeyeceğim”

Dünyada bir şey bir şekilde çıkacak. Ama bugün ama yarın. Ha bu dünyada değil. Ben Müslümanım ve benim iman ettiğim ahret, mahşer var. Orada bir şeyler görülecek. Ve bugün benimle yüz yüze gelmeyen insanlar o gün o cennete girmek için cennetin kapısında benden helallik istemek zorunda kalacaklar. Vermeyeceğim. Orada sonsuz bir hayat var ve ben helallik vermeyeceğim. Onlar, onu düşünsünler. Orada ölüm yok. Bu dünyada ölüm var. Ben yaşarken helallik vermeyeceğim, hayır, ben orada helallik vermeyeceğim. Bugün benimle yüz yüze gelmeyen insanlar, orada gelecek. Bu benim yaşadığım şeyler normal değil, beni normal bir şeye mahkum etmediler.

“Bu kadar annesine düşkün Erdoğan’ın bir anneyi anlamayışı, empati yapamaması bu çok acı bir şey. İyi ki annesi görmedi bugünleri”

İstanbul Valiliği ve 15 Temmuz derneğinin yıldönümü yemeğine çağırdığını sosyal paylaşım sitesinde biraz da sitemle karışık yazdınız. Neden acaba?

Evet ilk defa İstanbul valiliği, beni diğer şehit ailelerinden ayırmadı ve o yemeğe davet etti. Bu beni çok mutlu etti. Çünkü beni hep ayırdılar. Çocuğumun ismini okula verdiler, beni çağırmadılar. Çocuklarımın babasının ismini okula verdiler, beni çağırmadılar. Ya siz yani hadi kocama çağırmıyorsun ama bu benim oğlum. Bu çocuk ağaç kabuğundan çıkmadı arkadaşlar. Bu kadar annesine düşkün Erdoğan’ın bir anneyi anlamayışı, empati yapamaması bu çok acı bir şey. Bu adamlar nereye geldi, sadece onu söylüyorum. İyi ki annesi görmedi bugünleri.

– Sadece sorguladığınız için mi bu kadar dışlanma?

Tabi ki. Aydınlatılmasını istiyorum. Tek istediğim bu.

Türkiye Futbol Federasyonu(TFF) Başkanı Mehmet  Büyükekşi’de bylock var. Onun ne ayrıcalığı var. İşte beni rahatsız eden bu. Güçlü olanın kendini kurtarması. Ama bu sadece FETÖ’de değil. Bu doktorda da böyle. Birinin bir doktordan randevu almak için bir hastaneden MR çektirmek için arayıp ‘yardımcı olur musun’ demesi beni çok acıtan bir şey. Yani, peki ulaşamayanlar ne yapsın, ölsün mü! Devlet dediğin bu mudur ya, biz hangi günlere kaldık. Ben bunları söylediğim için normal Türk standartlarında siyaset de yapamadım. Kendi partimde de yapamadım. Yani bu sistem beni meclise taşıyamaz zaten. Çünkü sistemin kendisine aykırıyım. Ben muhalefeti bir şeyler daha güzel olsun diye yaparım bir şey yanlışsa bağırırım.

Şu anda mahallenizden ayrılmış gibi bir durumunuz var mı?

AK Parti benim mahallem olmadı, biz çalıştık. Eşimle beraber çalıştık. Biz eşimle beraber AK Partiye hizmet ettik. Ben Erol Bey gibi değildim, AKP Partili kadınlarla sürekli beraber olmadım. Oranın sosyal hayatına girmedim. Şu anda birçok şeyi üzülerek seyrediyorum. Emine Hanım’ın yanında fotoğraf çekilmek için kendini paralayanlar var. Ya biz yan yanaydık ama benim hiç öyle bir refleksim olmadı. Ayıptır yani. Ama şu anda sistem öyle gidiyor, insanlar dolandırılıyor. İnsanlar bir tane fotoğrafla liderlerle lider eşleriyle bilmem ne çekilince, o fotoğraflarla insanların canını yakıyorlar.

“Birçok şehit ailesi artık benim gibi düşünüyor”

Nihal Olçok geçmişte çok yakından ilgilendiği her dertlerine koştuğu şehit ailelerinin dertlerine de değiniyor. Onlardan kocası tankın altında kalmış, kendisi de iki ayağını tankın altında kaybeden, kirada yaşayan 5 tane çocuklu bir şehit yakınının sıkıntılarını anlatıyor.

Bu anlamda şehit yakını olmanın zorluklarını değinen Nihal Hanım sözlerini şöyle sürdürüyor:

Ben tek başıma olsaydım memleketi yakardım. O kadar söyleyeyim. Oğlumu severken de öyle severdim, ‘senin için İstanbul’u yakarım’ diye.  Ama ben 251 kişiden biriyim. Kalabalığız. Herkes senin gibi düşünmüyor. Ve bugün çoğu benimle aynı noktada da başlarda böyle değildi. Orada duruşmalar görülürken herkesin dilekçesi okunuyor, düşün ki bir dava görülüyor ben şahsi avukatımı sokamıyorum. 9 ay giremedi benim avukat. Dilekçe veriyoruz, bir şekilde kayboluyor. 9 ay dilekçemiz ulaşmadı. Dava başladığında. Siz oradasınız ama sizin yazdığınız şeyler de orada okunuyor. Okunduğu zaman da yanınızdakiler (diğer şehit aileleri) dönüp “sen ne saçmalıyorsun” diyorlar. Konuşmadım. Hazır değiller çünkü. Ben o kadar yorgunum ki, ben kimseyi ikna etmek için çalışmıyorum, nasıl olsa ikna olacaksın. Bugün değil 9 gün sonra. İkna olacaksın. Çoğu bugün benimle aynı noktaya geldiler.

“Kanla beslenen kanla büyüyen başarı, başarı değildir. Mutlaka ama mutlaka bir hezimet olacak sonunda”

Kanla beslenen, kanla büyüyen başarı, başarı değildir. Mutlaka ama mutlaka bir hezimet olacak sonunda… Bunu hepimiz göreceğiz. Kuran’da “rezil” diye bir kavram yoktur. ‘Başarısızlık’ diye kavram yoktur. Kuran’da “zelil” geçer. Zelil… Vallahi billahi Allah’ın zelil ettiğini hiç kimse düzeltemez. Ve çok fazla insan zelil olacak. Çünkü kanla beslendi. Bu başarının kökünde kan var şu anda.

Türkiye’de gerçek medya ve gerçek adalet olsaydı şu anda siz, ben çok fazla bilgiyle donanacaktık. Buradaki en büyük şey gerçeklerin, hakikatlerin ortaya çıkmayışı.  Görmüyoruz duymuyoruz. Her alanda hakikat diye bir şey yok ülkede.

Bugün neler yapıyorsunuz, bundan sonra hayatınıza nasıl devam edeceksiniz?

Hayatıma yalnızlaşıp öyle devam ediyorum. Hayatımda ben başka bir Nihal’i keşfediyorum. Ben şu an Nihal’i yaşıyorum. Kendi ahlakımı ölçüyorum, sınırlarım ne kadar, onları keşfediyorum. İşte o zaman diyorum ki bana Allah yeter. Çalışıyorum. Üretiyorum. Danışmanlık yapıyorum. Kendimi yoğunlaştırıyorum. Hukuk fakültesi bitirdim. İçimde öfkeyi, intikamı, nefreti barındırmamak için kendimi yoğunlaştırıyorum. Sürekli kendime yeni şeyler atıyorum ki eskiler daha az yer kaplasın. O öfke ve nefretle onları beslemeyeyim diye. Durduğunda ve boş kaldığında sürekli vesvese geliyor. Bazı duyguları lokomotif yapmak lazım. Bende öfke nefret lokomotif duygu oldu üretme konusunda.

“Ben şimdiden ağlamaya başladım ki o gün ağlamayayım”

Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. İnsanlar, bıçak çiziği filan sanıyorlar. Gece geçecek, kabuk bağlayacak, yara geçecek. Benim ayın 29’unda oğlumun mezuniyeti var, İngiltere’ye gideceği. Oğlum kep atacak. Ben şimdiden ağlamaya başladım ki o gün ağlamayayım. Ama bizim artık her şeyimiz yarım. Ben şimdiden düşünüyorum, düğünlerini nasıl yapacağım. Yani onlar babasız ama ben Abdullah’ın düğününü yapmadan Şamil’inkini yapacağım. Abdullah benim ilkim…

önce gerçek
Beğenebilirsiniz
tümü

12 Eylül’de hakimlik, Balyoz’da avukatlık yaptı, bugünkü yargı mesleği bıraktırıyor: Dayanamıyorum!

Ali Fahir Kayacan, 50 yıllık hukuk kariyerinin ardından Türk yargısındaki mevcut durumu sert bir dille eleştirdi. 12 Eylül döneminde idam kararlarına imza atan ve...