Siyaset bilimci Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne ile röportajın ilk bölümünde Türk siyasetini ve Suriye meselesini konuşmuştuk. Şimdi ise konumuz hem genel hem de biraz özel. Konumuz adalet, hukuk, yargılanma, hapishane süreci ve şu an hayatını nasıl geçirdiği… Uzun yıllar hapiste kaldıktan sonra normal hayata adapte olmanın zorluğu var ve hayattan beklentiler de değişirken bu yeni istikamet nasıl?
Uzun süren bir hapislik sürecinden sonra hayatınıza nasıl devam ediyorsunuz? Nelerle uğraşıyorsunuz?
Cezaevindeki rutini devam ettiriyorum, okuyorum ve yazıyorum. Daha çok okuyorum. “Debbağhaneye bir şey götürme” diye bir tabi var, öyle bir aceleye, telaşa düşmeden keyfince okumak da insana müthiş haz veriyor. Yaşlandım artık, hayatın zevkleri, keyifli bölümleri hep yaşlılıktaymış. En tehlikelisi de okumakmış. Bol bol kitap alıp okuyorum. Daha önce okumadığıma hayıflandığım kitaplarla karşılaşıyorum.
“Mukayese yapmazsanız kendi gerçeğinizi biricik zannediyorsunuz”
Neler okuyorsunuz? Bu kitaplardan örnek verebilir misiniz?
Daha çok antropoloji, mitoloji, tarih ve dinler tarihi. Kendi toplumunuzu anlamak için mukayese imkanı sunan kitaplar. Mukayese yapmazsanız kendi gerçeğinizi biricik zannediyorsunuz. Halbuki insanlık hep aynı yoldan geçmiş. Şu sıralar bol bol felsefe okuyorum. Yokluk felsefesi, zaman felsefesi. Heidegger’i anlamak gerekiyor. Tahir Ceylan’ın Yokluk isimli çalışması etkileyici. Epeyce de 19. Yüzyıl Osmanlı tarihi. Süreyya Yenidunya’nin Halet Efendisi ile Aysel Yıldız’ın Üçüncü Selim’i konu alan monografisini beğendim.
“Tezgahımda 2 tane kitap var, Bir de bastıramadığım kitap…”
Ayrıca masamda, tezgahımda iki tane kitap var. Biri roman biri de Osmanlı tarihiyle ilgili, Tanzimat fermanı dönemi. O ikisini de bitirdikten sonra bir otobiyografi yazmayı planlıyorum. Çocukluğumdan beri yaşadıklarımı, Türkiye siyasi tarihi ile birlikte anlatmayı planlıyorum. Bir de 4 yıldır duran bir kitap var. Silivri anıları/günlüğü. Kimse basmıyor.
Otobiyografi şeklinde olan nehir söyleşiyi de bitirdikten sonra artık ölmeyi planlıyorum. Bu dünyadaki işim bitti gözüyle bakacağım.
“Af bir mecburiyet, 15 Temmuz’dan bu tarafa süregelen bir altüst oluş var, bunu düzeltmeleri lazım”
Af konusu, af bir mecburiyet. Eninde sonunda bir genel af düzenlemesiyle 15 Temmuz’dan bu tarafa süregelen bir altüst oluşu düzeltmeleri lazım. Türkiye, yoluna böyle devam edemez. Bu anomali hali. Düzensizlik söz konusu. Yargıtay bu anlamda iflas etmiş durumda. Yargı üzerinde bir büyük bir şaibe var. Adaleti dağıtmayı bir kenara bırakın, doğrudan doğruya yargının içinden gelen itiraf gibi olaylar var. Mesela İsmail Uçar’ın açıklamaları ve buna benzer çok olay oldu.
“Mahkum olduğum 2 davanın iddianamesini yazan savcı rüşvet aldığı gerekçesiyle meslekten atıldı”
Ben 2 davadan yargılandım ciddi olarak. İkisinin iddianamesini hazırlayan savcı rüşvet aldığı gerekçesiyle meslekten atıldı. Ben ise ikisinden de mahkum oldum. Bunu Hakimler Savcılar Kurulu’na(HSK) itiraz ettim ama hiç. Ses çıkmıyor. Orada kapalı bir devre var. Mevcut yapısıyla mevcut adalet düzeniyle yargının toplum nezdinde eski itibarına kavuşması mümkün değil. Bunu sağlayacak olan iki şey var. Bir yargının tekrar adil, tarafsız bağımsız mecrasına girmesi. Yargı bağımsızlığını sağlayacak mekanizmaların devreye girmesi. HSK, bugün yargının bağımsızlığını sağlamak yerine yargılamaların iktidar doğrultusunda karar vermesini sağlayan bir mekanizma olarak işlev görüyor. Aslında özlük haklarını HSK’ya bağlayarak yargıyı iktidardan uzak tutmak gerekirken tam tersi bir işlev görüyor. Bunun düzelmesi lazım.
“Karar duruşmamda mahkeme başkanı değiştirildi”
4 yıl 2 ay hapis cezası aldığım davada mahkeme başkanı benim lehime ihsas-ı reyde bulunmuştu, “Bu söylediğinizi herkes söylüyor” demişti duruşmada bana. Sonraki duruşmada mahkeme başkanı değişti. Ben ceza aldım. Bir davanın karar duruşmasında yargıcın değişmesi skandaldır. Korkunç skandallar benim de başıma geldi. Bunu düzeltmenin yolu bir genel af. İnsanların yaralarını saracak, kaybettiklerini geride bırakacak filan… Öbürü de yargının tekrar rüşvet, yolsuzluk iddialarından, siyasi etkilerden uzak bir yere çekilmesi lazım. O da iktidar değişikliği ile olacak. Yumuşama normalleşme ile alakalı, gerçekten iktidarı barışçı yöntemlerle devretmeye karar vermişlerse genel affı yaparlar. Affın yapılamaması demek kavga düzeninin sürmesi demek. İktidar, kendi açısından düşman safları biraz zayıflatmak için genel affı yapmalı.
Af konusunda sosyal medya kampanyasına katılım niye çok düşük oldu? Milyonlara ulaşan mağdur varken…
Af konusunda çağrıya imza atılmaması iki şeyden olabilir; Birincisi ‘umutsuzluk’. İkincisi de “Oraya imza atarsak başımıza bir şey gelir” düşüncesi.
Uzun süre içeride kaldınız, bu süreç nasıl geçti sizin için?
4 yıl 2 ay hapiste kaldım. 4 yıl süren bir hapis aldım cezaevindeyken ekstra, yattım onu. Ondan sonra asıl yargılandığım davada en son 2. yargılamada Yargıtaydan döndü. 3 yıl 9 ay hapis cezası aldım. Yargıtay da onaylanırsa 7-8 ay daha yatacağım. Çünkü yattığım başka bir mahkumiyete sayıldı.
“Mazoşist bir taraf mı oluyor bilmiyorum ama arıyorum bazen o rahatlığı”
Yani bir açıdan mazoşist bir taraf mı oluyor insanda bilmiyorum ama cezaevindeyken daha iyi kitap okuyordum, arıyorum bazen o rahatlığı. Hiç sorun yok. Dikkati dağıtan bir şey yok. Etkileyen bir şey yok. 44 ciltlik İslam ansiklopedisini tam 3 kere okudum. Baştan, sona kadar. Kendimi baya bir İslam alimi gibi hissediyorum. 82’de hayatımın 2.5 senesi gitti. Cezaevinde 6 ay kaldım. 2 sene kaçtım.
“12 Eylül döneminde 6 ay yatacağım abuğun 6 sen yatarım…”
O günkü hapishane koşulları ile bugünü karşılaştırırsanız?
MHP ana davasında ülkücülerin Türkeş’in yargılandığı davada yattım Ankara Mamak’ta. O gün 6 ay yatacağıma bugün 6 sene yatarım. Tam anlamıyla cehennemdi, tam anlamıyla işkencehaneydi. Günde 3 posta dayak yerdik. Korkunç olağanüstü kötü şartlarda sağlıksız şartlarda yattık. Gençtik tabi ki. Direncimiz daha çoktu, bazı şeylere direniyorduk. Mamak’a girdiğimde ‘benim buradan sağ çıkma ihtimalim ne kadar?’ diye her gün kendime soruyordum. Şimdiki hakikaten 3 yıldızlı otel standardında. Sıcaklık soğukluk çok dokunmuyor adama, inşaat tarzı yazlık inşaatına benziyor. Alt rafa yemekhane banyo üst tarafta yataklar var. Arkadaşlar iyiydi. Uyumlu insanlardı, iyi vakit geçirdik.
Twitter’da rastladım, “cezaevinde FETÖ davasında yargılananlarla birlikte yattım, bana bir şey dediklerinde ‘Emin bey’ diyorlar, rica ediyorlar, teşekkürler ediyorlar çok şaşırdım” diyordu. Benim kaldığım 9. kısım da nezihtir komşularımız iyiydi, muhabbet iyiydi.
“Ben cezaevine girmeseydim annem daha uzun yaşardı…”
Tabi ki beni zorlayan şeyler de oldu. En çok zorlayan ise annemi de babamı da cezaevinde kaybetmem. Hala içimde yaradır. Ben cezaevine girmeseydim annem daha uzun yaşardı… Bu beni çok üzüyor. Kötü etkiliyor. Yaram bu. O Yüzden bana haksızlık yapanlara haksızlık yapamayacağım ama haklarından geleceğim.
“Önemli olan birey olarak insanın hata yapmaması”
İnsan, havanın rüzgarın istikametinde sağa sola savrulabilir. Yanlış yerlerde durabilir ama önemli olan birey olarak insanın hata yapmaması. Yanlış yapmaması kendisine güvenen insanlara ihanet etmemesidir… Düzgün doğru bir hayat yaşaması. Doğru bildiğini de özgürce söylenilmesi. O yüzden hiç pişmanlık duymuyorum. Yanlış bir şey yapmadım. Bu ülkeye zarar vermedim. Savunduğum bu ülkeye dar değerlere hiçbir zaman ihanet etmedim. O yüzden herhangi bir pişmanlık değil. Tersine bazen doğru bildiğim bir şeyi doğru zamanda söylerken bunların yüzünden benim başıma çok kötü şeyler gelebilir, demirden korkan trene binemez, hamama giren terler diyerek baştan peşinen karşıma çıkacak şeyleri kabullenmiştim. O yüzden şaşırmadım. Ben nezarete ilk girdiğimde bütün arkadaşlarda bir panik gördüm, yeis, korku endişe. Bende 12 Eylül tecrübesi olduğundan ve daha çok vicdanen müsterih olduğum için nezarethanenin o sert zemininde o kalabalığın içinde rahat uyuyordum. Başını yastığa koyduğunuza zaman rahat uyuyorsanız sorun yok. Türkiye badireler atlattı. Olmaması gereken şeyler oldu. Onları engelleyemediğim için de çok üzgünüm. Gücümüz yetmedi. Kolumuz ulaşmadı. Gitmesi gereken yere. Fakat Allah’a şükür cenabı Allah’a verilmeyecek hesabım yok, vicdanım çok rahat.
* Şu an Türkiye’de birçok hapishanede aşırı kalabalık nedeniyle koğuşlarda insanların yerlerde yattığı da bilinmekte. Silivri 9 No’lu bölüm, 3 kişilik koğuş ya da tek kişilik hücre şeklinde tasarlandığından sistem genelden farklı. O açıdan bu değerlendirmeyi bireysel bir tecrübe olarak dikkate almalı.