21 Aralık 2024, Cumartesi

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne: İktidarın Suriye ile ilgili verdiği son kararın ve attığı adımların çok doğru olduğu kanaatindeyim (I)

“İktidarın, kendi iktidarını barışçı yöntemlerle devretmeye hazır olduğunu kanaatindeyim” “Erken seçim en kolayı, iktidarın süremeyeceğini anlamak seçimden daha önemli” “AK Parti parlamenter sisteme dönülmesini istiyor, bunu kabul ettirse seçimi hemen yapar”

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne duruşuyla, savunduğu değerlere karşı ödediği bedellerle hem Türk medyasında hem de Türk siyasetinde önemli bir isim. Siyaset bilimi uzmanı Türköne ile başta siyaset olmak üzere Türkiye gündemini, hapishane sürecini, şu an hayatını nasıl geçirdiğini konuştuk. Röportajın ilk bölümünde, Türk siyaseti, yumuşama-normalleşme tartışmaları ve ana gündem Suriye meselesinde politika değişikliğine dair değerlendirmeleri var. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün yaptığı açıklamada “Şu anda Suriye’den 3 milyonu aşan mülteci ülkemizde. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, Beşar Esed şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki, biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir.” dedi.

“Suriye meselesi asla bir Suriye meselesi değildir” 

Son gelişmeler ışığında Suriye meselesinde Türkiye’nin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Suriye meselesi, “Suriye meselesi” değil, Türkiye’de siyasetin siyasi ilişkilerin tam göbeğinde yer alan ve her alanı belirleyen ana dinamiklerden bir tanesi. Suriye konusunda atılacak adımlar zincirleme reaksiyon ile her alanda kendini gösterebilir. Yani oturup sıradan insanların mutfağındaki tencereye kadar her şeyi belirleyebilir.

12 yıllık Suriye politikasından tam anlamıyla bir ‘u dönüşü’ oluyor şu anda. Bunun sonuçları, sonuçlarının yansımaları, yansımalarının yansımaları Türkiye’de birçok şeyi altüst edebilecek gibi görünüyor.

“İktidarın birçok şeyine karşı olsam da Suriye ile ilgili verdiği son kararın ve attığı adımların çok doğru olduğu kanaatindeyim.”

12 yıl bir savaş için çok uzun bir dönem. Birçok şeyine karşı olmama rağmen ben iktidarın Suriye ile ilgili verdiği son kararın ve attığı adımların çok doğru olduğu kanaatindeyim. 

Böyle bir adımı atabilmek için mutlaka diplomatik olarak alınması gereken mesafeler var. Onları çözüp halletmişler. Süreç Hakan Fidan’ın eseri gibi görünüyor. Çünkü o ilk açıklamada zaten bombayı patlatan oydu. Habertürk’te, “PKK terörünü etkisiz haline getirmek için Suriye ile uzaklaşacağız” anlamına gelen bir laf söyledi. PKK terörünün etkisiz hale getirilmesi demek PKK’nın Fırat’ın batısına geçmesini engelleyecek bir otoritenin tesis edilmesi demek. Muhtemelen oradaki ÖSO gibi Suriye milli ordusu gibi güçlerle, diğer örgütlerle derinlemesine, detaylı görüşmeler yapıldı.  Hesaplamalar yapıldı. Öyle bir tablo çıkıyor ortaya. Bunu ben başarı olarak görüyorum.

“Suriye demografisi eski haline dönüştürülemez şekilde değişti”

Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin yarıdan fazlası Halep bölgesinden geldi. İran, Halep bölgesine doğrudan doğruya İran’dan bir nüfus getirip yerleştirdi. Suriye içindeki İran, Şam’daki hükümetten daha önemli. Ondan sonra PKK hakim olduğu kuzey doğu Suriye’de ‘Rojava’ dedikleri yere Türkiye’den Hakkari’den Diyarbakır’dan çok fazla nüfus, bizim vatandaşlarımızı götürdü, yerleştirdi oraya. Suriyelilerin evlerini vererek. Yani Suriye’nin demografisi eski haline dönüştürülmez şekilde değişti.

Türkler, Suriyelileri asimile eder

İç savaş bittiğinde Suriyeli mülteciler geri gider mi?

Gelen bu nüfusun yarısı olmasa bile önemli bir kısmı geri gönderilebilir. Yani bizim Suriye meselesinde unuttuğumuz ihmal ettiğimiz önemli bir husus var. Siyasi yelpazede önemli ağırlığı olan partiler çıktı Suriye, mülteci meselesinden. Zafer partisinin varlık sebebi Suriyeli mülteciler. Onlar olmazsa öyle bir parti olmaz. CHP’nin, AK Parti’nin halka dönük önemli politik aracı oldu. Ucuz iş gücü oluşturduğu için sermaye kesimine yönelik önemli bir politik araç oldu. Yani mesele zincirleme reaksiyonla çok uzak noktalara gitti.

Şimdi çok önemli bir kısmı geri gönderilmese bile Türkiye’nin, kalan Suriyeli mültecileri özümseme -buna ‘asimilasyon’ deniyor- ve aslında asimilasyon kelimesinin Türkçe’deki karşılığı ‘temessül’, yani temessül imkanı fazla. 100 yıldan az zaman geçti, o zaman aynı devlet vatandaşıydık, Suriye Şam vilayetiydi Osmanlı’nın. Bugünkü Suriye. Bir de Halep vilayeti vardı. Beyrut mutasarrıflıktı mesela, vilayet değildi. Lübnan’ı da dahil ederseniz. Lübnan, İsrail, Hatay, Suriye’nin tamamı Osmanlı devletinin iki vilayetiydi. Ve biz de aynı devletin vatandaşıydık. Türkiye’de Kürt sorunu ve Kürt sorunu etrafında gerilim terör yaşandı yaşanıyor ama Türkiye’nin ciddi bir Arap nüfusu vardı Mardin ve Urfa bölgesinde. Mesela Araplarla ilgili hiç sorun yaşanmadı. Sebebi de bizim Araplar kendilerini asıl Araplara ait olmaktan çok bu topraklara ait hissediyorlar. Ve hakikaten bu toprakların yerlisi. Biraz zaman alır ama parti de kuramazlar. Öyle bir homojenliği Suriyeli nüfusta yakalamaları zor. Türkiye’nin hemen her yerine dağılmışlar. Parti kuracaklarını da düşünmüyorum. Ben eski MHP’li ülkücü olarak benim çok Arap ülkücü arkadaşım vardı. Çok da sıkı ülkücülerdi. Araptı, ana dili Arapça ama Türk milliyetçisi Arap epey vardı. Temessül anlamında kullanıyorum, necip Türk halkının asimilasyona aykırı bir doğası var. Kesinlikle asimile olmuyor ama kim gelirse onu asimile ediyor.

“Suriye ile ilgili tesadüf diye bir şey olmaz”  

Şunu net söyleyebilirim. Suriye ile ilgili herhangi bir konuda tesadüf diye bir şey olmaz. Kayseri’deki olay da…Yeni bir şey daha var mesela. Eş zamanlı olarak Suriye’de Şam yönetiminde Beşar Esad’a karşılık kardeşinin darbe yaptığı şeklinde bir söylenti var. Epeyce general tutuklanmış cumhurbaşkanlığı sarayındaki generallerden. Kardeşi de illegal, mafyatik biri. Hiçbiri tesadüf değil. Suriye’de yüzünüzü kuzeybatıdan kuzeydoğuya hafif değiştirdiğiniz zaman her şey değişiyor.

 Şimdi bu şartlarda sizin attığınız adımlar, yaptığınız değişiklikler Suriye iç savaşı Amerika ile Rusya ile İsrail ile anlaşmadan çözülmez. Burada dışta bırakılan öyle anlaşılıyor ki İran. İran’ı dışta bırakarak İsrail’in de Amerika’nın da Rusya’nın da razı olacağı ve iç savaşı bitirecek bir çözüm üzerinde çalışılıyor belli.

“Devlet tezgahı açmasa böyle olmazdı”

12 Eylül’ü, onun öncesinde 78’de Maraş katliamını, sonrasında Sivas’ı filan yaşamış biri olarak bu konuda çok net kafam. Devlet bir şekilde tezgahı açmasa böyle olaylar olmaz. Devlet içinde bu tür organizasyonları yapmak üzere oluşturulmuş ama birbiriyle çelişen çatışan gruplardan birinin eseri de olabilir. Kayseri’deki olayların Kayseri’nin kendi dinamikleri ile olma ihtimali yok.

“Ben, iktidarın kendi iktidarını barışçı yönetmelerle devretmeye hazır olduğunu kanaatindeyim”

Türk siyasi gündemine gelecek olursak, AKP ve CHP arasında süren bir ‘yumuşama, normalleşme’ dönemi oldu, başladı ve bitti, bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Ateşkeste aslında. Devir teslim, iktidarın değişim sürecidir bunlar. Yani iktidarın önünde iki alternatif vardır. 22 yıllık bir iktidar ya kavga ederek dövüşerek, rahmetli Erbakan’ın dediği gibi ‘kanlı mı istersiniz kansız mı istersiniz’ böyle bir tarzda olur iktidar değişikliği. Yahut herkes koruyabileceği çıkarlarını garanti altına alır. Pazarlıklarla tavizlerle yumuşar, ılımlı bir geçiş süreci planlar. Yani savaşmak ve anlaşmak gibi iki ayrı yol vardır. Bu ‘yumuşama, normalleşme’ denilen, benim ‘ateşkes’ dediğim süreç iktidarın değişiminin iklimini anlatıyor. Hangi yöntemle iktidar teslim edilecek, iktidar kanadı özellikle Erdoğan bunu kavga etmeden, germeden, savaşmadan -siyasi anlamda- teslim edeceğini ifade etmiş oluyor. Bu “normalleşme yumuşama” söyleminde.

Tam tersine bunun aksine bir etki geldiği zaman çevresinden mesela MHP’den gelen itirazlar gibi o zaman o savaşçı hali ile zırhlarıyla yeni bir kılıçların çekildiği araların atıldığı bir hengâmeye dönüşüyor. Fakat kabuğuna görünüşüne aldanmadan o öze bakarsak, iktidarın kendi iktidarını barışçı yönetmelerle devretmeye hazır olduğunu kanaatindeyim.

“Erken seçim en kolayı, iktidarın süremeyeceğini anlamak seçimden daha önemli”

“Erdoğan, iktidarını devretme gibi gerçekçi bir hesabın içinde”

Erken seçim tartışmalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Seçim, en kolayı. Önemli olan iktidarın süremeyeceğini anlayan bir iradenin ortaya çıkması.

Yani iktidar sürekli değil, bunun farkına varmak, gerçekçi bir şekilde bunu anlamak seçimden daha önemli bir şey. Erdoğan gerçekçi bir politikacı, gerçeklerle uğraşıyor, başarının, 22 yıl iktidarda kalmasının sebebi de o. Şartları, gelişmeleri gerçekçi bir şekilde değerlendirdiğini düşünüyorum. AK Parti çoğunluk desteğini kaybetti. Bu çoğunluk desteğini tekrar elde etme şansı yok. Yani çok büyük manipülasyonlar, 15 Temmuz benzeri ülkenin altını üstüne getirecek olaylar olması lazım ki bana kalırsa onlar da tükendi. Öyle bir şeyin imkan ve ihtimali yok. Bugün seçim olsa bunu Erdoğan’ın kaybedeceğini bilmek siyasetin tüm taraflarına aynı borsadaki hisse senetlerinin satın alınması gibi gelecek iktidarın satın alınması sonucunu verir. Seçim kaybedeceği kesin bir iktidar, güç üretemez. Güç üretemediği için yönetemez. Yönetemediği için erteleyerek teslim edeceği iktidarı daha uygun şartlarda daha olumlu şartlarda devretmek gibi gerçekçi bir hesabın içine girebilir. Ben iktidar kanadının özellikle Erdoğan’ın böyle bir hesabın içinde olduğunu düşünüyorum.

Yumuşama normalleşme, ılımlı bir dil üslup benimsemesi, bunu zaman zaman terk eder tekrar döner buna, ama dikkat ederseniz artık muhalefetin adam yerine konduğu, siyasette ağırlığının çok fazla arttığı, iktidarın ürettiği propaganda malzemelerinin iktidara güç vermek yerine tam tersine çürüttüğünü görebilirsiniz.  Siyasetin içinde olan, halkın nabzını tutmakta hassas, kamuoyu araştırmalarıyla farklı sonuçları gören, eğilimleri sürekli takip eden bir liderin bu konuda hata yapmayacağını düşünüyorum.  

Ekonomi, komploların, entrikaların, hayallerin, gerçek dışı tasavvurların işlemediği bir adlandır. Ekonomi hep gerçekler üzerinde yürür. Ekonomi herhalde bir 4-5 yıl böyle bir iktidarı toparlayacak güce ulaşmaz. Ekonomi bu iktidarı götürecek bu kesin görünüyor.

“AK Parti parlamenter sisteme dönülmesini istiyor, bunu kabul ettirse seçimi hemen yapar”

Erken seçim tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erken seçimin telaffuz edilmesi ve bunun normalleşmesi bir iktidarın sonu demek. Bu tüpünden çıkan diş macunu gibidir. Veya mermiden çıkan kurşun gibidir. Ve hemen herkes satın alır bunu, ona göre pozisyon alır. Türkiye’de hem siyasi rekabet hem de ekonomik rekabet, potansiyel iktidar ihtimallerine göre belirlenir. Geleceğin zenginleri buna göre pozisyon alır, buna oynar. Buna oynadıkları için de iktidar ihtimal artar. Böyle bir satın alma var müstakbel CHP iktidarı için.

Bana kalırsa mesele erken seçim meselesi değil. Erken seçim meselesi halledilmiş gibi geliyor bana. Yani iktidar erken seçimi bugüne de yapar. CHP ile uzlaşabilir. Uzlaşabilmesi için bir tane pazarlık konusu var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen tüm gücü tek kişiye veren sistemin parlamenter sisteme dönüşmesi. Bu CHP’nin vaadiydi. Şimdi tam tersine AK Parti’nin istediği bir şey. Eğer CHP, cumhurbaşkanlığı seçimini tekrar parlamenter sisteme dönüşü sağlayan referandumla birlikte yapmayı kabul ederse, böyle bir anayasa değişikliğine destek vermeyi kabul ederse hemen seçime gider. Şu anda pazarlığın CHP’nin taahhüt ettiği güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş programını AK Parti’nin verdiği destek. CHP de tam tersine bunu geçen yıl mayısta yapılan genel seçimde gösterdi, mevcut sistemin devamından yana. Sanırım 2 yıl 3 yıl kullanma niyetleri var. CHP’nin nasıl davranacağına halk karar verecek. Halk neyi desteklerse… CHP’nin kafasında asgari 2 yıl kadar mevcut sistemle hükümet etmenin olduğunu, karşılaşacağı manzaraya göre de parlamenter sisteme dönmeye ya da dönmemeye karar vereceğini düşünüyorum.

önce gerçek
Beğenebilirsiniz
tümü

Nihal Olçok: Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu, herkes muradına erdi (I)

(1. BÖLÜM) Bugün 15 Temmuz… Türkiye’nin tarihinde eşi olmayan karanlıkta bir gün. O günden geride, soru işaretleriyle bir anne kaldı, 16 Temmuz’a geçemeyen, hep 15 Temmuz’da...