21 Aralık 2024, Cumartesi

12 Eylül’de hakimlik, Balyoz’da avukatlık yaptı, bugünkü yargı mesleği bıraktırıyor: Dayanamıyorum!

“Taha Akyol’a ‘Şimdiki yargıyı darbe dönemi yargısıyla karşılaştırıp daha iyi görmeniz ne kadar acı’ dedim" , "FETÖ süreciyle örgüt suçlaması da ucuzlatıldı, İnsanların yasa dışı bir örgüt olduğunu bilmesi lazım”

Ali Fahir Kayacan, 50 yıllık hukuk kariyerinin ardından Türk yargısındaki mevcut durumu sert bir dille eleştirdi. 12 Eylül döneminde idam kararlarına imza atan ve Balyoz ile 28 Şubat davalarında savunma yapan Kayacan, artık yargının geldiği noktayı “dayanılmaz” olarak nitelendiriyor.

Kayacan, 12 Eylül döneminde yargıladığı gazeteci Taha Akyol’un “şimdiki yargının darbe dönemi yargısından daha kötü olduğunu” söylemesinin kendisini derinden etkilediğini belirtti. O dönemde vicdanına ve hukukun evrensel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak görev yaptığını vurgulayan Kayacan, bugün “FETÖ” davalarındaki ucuzlatılmış örgüt suçlamalarının adaleti zedelediğini ifade ediyor.

Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Avukat Ali Fahir Kayacan, 1980’den bu yana Türkiye’nin ana gündemi olan çok sayıda siyasi davanın içinde bulundu. Başta MHP ana davası hakimliği olmak üzere Köstebek davası, Diyarbakır Sıkı Yönetim Hakimi olarak PKK liderlerinin yargılamalarında bulundu. 12 Eylül’de Mustafa Pehlivanoğlu dahil bazı idam kararlarına imza attı ve idamın infazı aşamasında da bulundu. 2000’li yılların başında ise erken emekli olup bu kez de avukat olarak 28 Şubat, Balyoz gibi davalarda sanık askerlerin savunmasını yaptı. 1978’den itibaren toplam 14 yıl Ankara Sıkıyönetim 1 No.lu Askeri Mahkemesi ve Diyarbakır 1 No.lu Askeri Mahkemesi’nde hakimlik yapan Kayacan, 50 senelik hukukçu. Bu 50 yılın ardından yargının geldiği hal için “artık dayanamıyorum” diyerek mesleği bırakma kararı aldı.

Kayacan’ın 12 Eylül’de MHP ana davasında yargıladığı isimlerden biri de gazeteci Taha Akyol. “12 Eylül döneminde MHP davasında tutuklu olarak idamla yargılanmıştım. Bizi yargılayan hâkimler Vural Özenirler ve Ali Fahir Kayacan bağımsız vicdanlı hukukçulardı. İlk celsede tahliye edilmiştik(08.01.2018-Hürriyet Gazetesi)” diye yazan Akyol, bu sözlerini FETÖ yargılamalarında kullanılan ‘iltisak’ kavramını, gazetecilerin haksız tutuklanmasını eleştirmek için yazdı. Yazılarında ve röportajlarında 12 Eylül yargısının bugünkü yargıdan daha adil olduğunun altını çizdi. O dönem 14 ay tutuklu kaldıktan sonra çıktığı ilk duruşmada tahliye edilen Akyol’un bu tanıklığı da tespitini önemli kılıyor.

İşte yargıladığı sanıkların ‘adaletli hakim” diye bahsettiği Askeri Yargıtay Onursal Üyesi Ali Fahir Kayacan, yıllar sonra neler yaptığını, 12 Eylül’den bugüne Türk yargısında nasıl bir süreç geliştiğini, gelinen noktayı Kürsü TV’ye anlattı.

“Hakim, Erbakan’ı tutuklamadığı için görevden alınınca, buna karşı Milli Güvenlik Konseyi’ne dilekçe yazdık, hakkımızda hiçbir işlem yapılmadı”

Ali Fahir Kayacan, 12 Eylül döneminden anlatmaya başladı…  Kayacan, hakim olarak yer aldığı büyük terör davalarında 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki dönemde dahi, darbeyi yapan, Anayasayı askıya alıp yasama ve yürütme yetkisini elinde bulunduran 5 orgeneralden müteşekkil Milli Güvenlik Konseyi dahil kimseden korkmadan, çekinmeden vicdani kanaatine ve davalardaki delillere göre evrensel ilkelere sıkı sıkıya bağlı olarak görev yaptığını vurguluyor. Meslekte ilk hatırası olan Necmettin Erbakan’ı tutuklamayan hakimle ilgili yaşadıklarını şöyle aktarıyor: “ Ankara Sıkıyönetim 1 No.lu Askeri Mahkemesi Başkanı Hakim Albay Hamdi Sevinç’in, Necmettin Erbakan hakkındaki tutuklama talebini reddetmesi sonrasında Milli Güvenlik Konseyi tarafından Kasım 1980 de re’sen emekliye sevk edilmesi üzerine, mahkemede görev yapan mevcut 5 askeri hakim olarak (O tarihte 30 yaşını yeni doldurmuş idim), Anayasa’yı askıya alan kişilere karşı Anayasa mehaz gösterilerek bu işlemin hakim bağımsızlığına aykırı olduğu yolunda o dönemde(darbe) dahi dilekçe verebilmişizdir. İşin ilginç yanı, böyle bir dilekçe veren içlerinde benimde bulunduğum 5 askeri hakim ile ilgili olarak sadece 1 havacı ağabeyimizin şark hizmeti için Diyarbakır Hava mahkemesine tayin edilmesi dışında Milli Güvenlik Konseyi tarafından herhangi bir işlem yapılmadığı gibi, bizlere dolaylı olarak dahi bir rahatsızlık iletilmiş değildir.”

“Taha Akyol’a ‘Şimdiki yargıyı darbe dönemi yargısıyla karşılaştırıp daha iyi görmeniz ne kadar acı’ dedim”

Darbe dönemi yargılaması yaptıkları halde daha sonraki yıllarda yargıladığı sanıklardan olumlu yaklaşımlar gördüğünü anlatan Kayacan en son gazeteci yazar Taha Akyol’un bir yazısını hatırlattı. 392 sanıklı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar tutuklu yargılanan Akyol’un, 12 Eylül yargılamasını daha adil bulduğuna dair yazdığı yazısından sonra kendisini arayarak, “Yazıyı okudunuz mu?” diye sorduğunu, kendisinin de “Şimdiki yargıyı darbe dönemi yargısıyla karşılaştırıp daha iyi görmeniz acı, ne kadar acı” dediğini söylüyor.

Kayacan’a göre idam kararı verse de bunun o dönemki kanunlara ve vicdani kanaate göre olduğunu belirtiyor ve aktörü olduğu darbe dönemi yargılaması için “Bizler, aradan ne kadar sene geçerse geçsin en azından kendi eşlerimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın ve bunun ötesinde yargıladığımız kişilerin yüzüne başı dik alnı açık bakabilme imkanına sahip olarak görev yaptık. İmzamız bulunan tüm kararların her zaman ve her ortamda arkasında durduk ve durmaya da devam edeceğiz. Çünkü, ne kimsenin etkisi altında kaldık ne kimseden işaret bekledik ne de kimseden korkmadık. Keza, halen muhafaza ettiğimiz onlarca tehdit mektuplarından da çekinmedik.

Ağustos 1981 yılında, kürsüde yüzlerce sanığın, avukatın, dinleyicinin ve gazetecinin huzurunda duruşma tutanağına geçen “Allaha bir can borcum vardır. Tanrıya, tarihe ve Türk Milletine hesap vereceğimiz inancıyla bu davada tanrının beni yanlış yapmaktan alıkoymasını diliyorum” diyebildim” şeklinde konuşuyor.

“Balyoz davasında inanılmaz derecede sarsıldım”

2000’li yılların başında erken emeklilik isteyerek bu kez avukatlığa başlayan Kayacan’ın yolu yine önemli siyasi davalarla kesişti. Askerlerin yargılandığı Balyoz davasına bu kez özel yetkili mahkemede sanık avukatı olarak katılan Kayacan, o güne dair duygularını şöyle anlatıyor: “Avukatlık mesleğine başladıktan sonra yer aldığım Balyoz davasında, olması gereken hakim profili dışında bambaşka bir hakim profili ile karşılaştığımda, hakimliğin verdiği içgüdünün de etkisi ile inanılmaz derecede sarsıldım ve bir süre bunu kabullenmekte çok zorlandım. İlk hükümden sonra, Yargıtay aşamasında hükmün mutlaka bozulacağına kesin olarak inanmış iken, Yargıtay tarafından hükmün onanması ile bu işin hakimlik ile ilgili olmadığını, militanca bir görevin yerine getirilmesinden başka bir şey olmadığını anlamış oldum. Askeri darbe döneminde de görev yapan bir hakim olarak, Balyoz, Ergenekon ve diğer başka davalarda ortaya çıkan ve bizim “Yargının cinnet içerisinde olması” şeklinde nitelendirdiğimiz bozulmadan sonraki dönemde de ne yazık ki, hayal kırıklığı içerisinde oldum.”

“12 Eylül yargılamalarının bugünden daha iyi olduğunun söylenmesi hüzün verici”

Yargıladığı sanıklarla daha sonra görüştüğünde olumlu yaklaşım gördüğünü aktaran Kayacan, “Yargıladığımız Taha Akyol, Yaşar Okuyan ve başka kişiler tarafından, bizim hakim olarak görev yaptığımız MHP ve ülkücü kuruluşlar davası vesilesiyle isimlerimiz de verilerek o dönemdeki yargılamaların çok daha iyi olduğunun ve bizlerin cesur ve korkmadan görev yaptığımızın ülkemizdeki son dönemdeki yargılamalar vesilesiyle dile getirilmiş olması, aslında bir ülkenin yargısı bakımından hüzün verici bir durumdur. Bir ülkede yaşayan insanlar için, en hazin ve üzüntü veren durum, ülkenin yargısına olan güvenin azalmasıdır. Güzel ülkemize ve ülkemizin insanlarına bu duyguyu yaşatmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.” siteminde bulunuyor.

“28 Şubat için ‘hiçbir şey olmadı’ diyemezsiniz, oldu bir şeyler”

Balyoz davasından sonra 28 Şubat davasında da sanık vekilliği üstelenen hukukçu Kayacan, “28 Şubat davasında da avukatlık yaptım, Hiçbir şey olmadı diyemezsiniz, oldu bir şeyler” diyor.

“FETÖ olayında örgüt de ucuzlatıldı, İnsanların yasa dışı bir örgüt olduğunu bilmesi lazım”

50 yıllık hukukçu Kayacan, günümüz FETÖ yargılama sürecini de değerlendirdi.  Bugün “FETÖ” olarak yapılan yargılamalara değinen Kayacan, “Örgüt de ucuzlatıldı” tespitinde bulunuyor. Yargılamalar için “İnsanlar, yasa dışı bir örgüt olduğunu bilmesi lazım” diyen Kayacan, insanların sempatisinin olmasının da yargılama konusu olamayacağının altını çiziyor. Birçok kişinin yargılandığı dönem için alt mahkemeden çıkmış bir örgüt kararının bile bulunmadığına dikkat çeken Askeri Yargıtay Onursal üyesi, “Bu yargıda cinnet hali” olarak tanımlıyor.

“Davaya bakan hakim benden dosya örneği istedi”

Ali Fahir Kayacan, gelinen nokta için “Ümidimi kaybettim. Bu ülkede halen toplumun hatırı sayılı kesimi bir şeylerin farkında değilken nasıl ümitli olabilirim. Bunun çok azını yaşayan ülkelerde bu liderler görevde kalamaz. İnsan hakları adalet halkın umurunda değil.

Cezacıyım ama epey boşanma davasına da baktım. Sıramı içerde beklerdim. Bu toplumun aynası. Kadına şiddet en okumuş adamda da var. Kadının durumu halen aynı. Serseri, it kopuk erkekleri gördüm. Böyle bir ülkede, adalet kimsenin umurunda değil. 74 yaşındayım ve torunların geleceğini düşünüyorum.” ifadelerini kullanıyor.

“Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamıyor, bu ortamda nasıl avukatlık yapacaksın”

Ankara Atatürk lisesi Dernek Başkanı olarak faaliyette bulunduğunu ve öğrencilere burs verdiğini de anlatan Kayacan, “Hukuk ofisi için asgari ücretten ilan versem avukat yığılır. Yargının hukukun durumu çok kötü. Artık yeni dosya almıyorum, elimdeki dosyaları bitirmeye çalışıyorum. Şu anda yargıda iyi olan istisna. Kötü olan genel. Bir hakim duruşmada benden dosya örneği istedi. Yargılama yaptığı dosyası boş, benden delilleri istiyor. Ben bu yargıda artık kaldıramıyorum. Bakınız Yargıtay Anayasa Mahkemesi kararını (Can Atalay) kararını uygulamıyor. Bu ortamda nasıl avukatlık yapacaksın.”

önce gerçek
Beğenebilirsiniz
tümü

Nihal Olçok: Gördüğüm kadarıyla bir devlet projesiydi bu, herkes muradına erdi (I)

(1. BÖLÜM) Bugün 15 Temmuz… Türkiye’nin tarihinde eşi olmayan karanlıkta bir gün. O günden geride, soru işaretleriyle bir anne kaldı, 16 Temmuz’a geçemeyen, hep 15 Temmuz’da...