Atatürk Havalimanı saldırısının 6 sanığı, 45 kişinin ölümünden sorumlu tutulurken 8.5 yıl sonra özgür oldu. Kasten insan öldürme ve Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçlarından 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet alan sanıklar, Yargıtay tarafından “fazla ceza verildiği” gerekçesiyle 12 Aralık’ta serbest bırakıldı.
Tahliye kararı kamuoyunda geniş yankı bulurken Cumhurbaşkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi(DMM) 28 Haziran 2026’da gerçekleşen saldırının davasıyla ilgili bir acıkama yaptı. Açıklamada, IŞID sanıklarının tahliyesiyle ilgili: “Tahliye edilen söz konusu 6 sanık 8 yıldır tutuklu olup, saldırının faili değillerdir. Bu kişiler, örgüt üyeliği, örgütün finansı gibi suçlardan yargılanmaktadırlar.” Şimdi yerel mahkeme en ağır cezayı verdiği sanıkların 8 yıl sonra Yargıtay’ca tahliyesi kafa karışıklığına neden oldu. Telefon görüşmeleri, şüpheli bir ankesörlü telefon kartı, şüphelilerin telefonlarında ele geçen IŞID örgütüne dair dokümanlar… Canlı bombaların görüştüğü iddia edilen sanıklar, inkarlar… Deliller tesadüf mü, yetersiz mi? Emniyet delil bulmada başarılı olamadı mı? Bu kafa karışıklığı gidermek, fikir edinebilmek için saldırıya dair ayrıntıları ve iddianamedeki delillere bakmak gerekiyor.
Yargılama süreci
Atatürk Havalimanı’nda 28 Haziran 2016’da üç canlı bomba eylemcisinin gerçekleştirdiği silahlı ve bombalı saldırıda Türk ve yabancı olmak üzere 45 insan hayatını kaybetti. Eylemi IŞID terör örgütü üstlendi. 4’ü firari 46 sanıklı dava ise 2 yıl içinde tamamlandı. 16 Kasım 2018’de 7 tutuklu sanık, “Anayasayı ihlal” ve 45 kişi “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu sanıklara ayrıca 2 bin 604 yıl hapis cezası da verildi. Saldırıdan tam 8.5 yıl sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi dosyada bozma kararı verdi. Daire, fazla ceza verildiği gerekçesiyle tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Seyhun Ali Akçay’ı tahliye etti. Dosya kapsamında sadece Djamel Slimani isimli kişi hapiste kaldı.
İddianamede ne var?
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bozma ve tahliye kararı ile DMM’nin açıklamasının ne anlama geldiğini Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesi, sanıkların savunmaları ışığında değerlendirelim.
İddianamede saldırının faillerinin yani canlı bombaların eylemi nasıl gerçekleştirdikleri anlatılıyor. O akşam Atatürk Havalimanı’nda kendilerini patlatanlardan birinin kimliği bugün dahi tespit edilebilmiş değil. Yani saldırının doğrudan failleri öldü. Bu şahsılar hakkında en canlı ve son bilgiyi onları havalimanına taşıyan taksici verdi. Tanık taksici, akşam saatlerinde taksisine aldığı üç kişinin ellerindeki ekmekleri yiyerek taksiye bindiklerini anlattı. Canlı bombaların Ramazan ayı olduğu için oruçlarını bu şekilde açmış olabileceği akla geliyor. Muhabbet esnasında Antalya’ya tatile gideceklerini söyleyen failler daha sonra taksiciyi dış hatlar bölümüne yönlendiriyor. 3 canlı bombadan ikisi dış hatlar ‘gidiş’ biri de ‘geliş’ bölümünde korkunç eylemi gerçekleştiriyor.
Eylemciler telefonla irtibat kurdu
İddianamede temel deliller telefonlarda ele geçen bilgiler, telefon görüşmeleri, baz istasyon sinyalleri… Saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba Vadım Osmanov, kimliği tespit edilemeyen diğer canlı bombayla görüşmelerini cep ve ankesörlü telefonla gerçekleştirmiş.
Eylemcilerin telefonları yoğun olarak Sultangazi ve Fatih’te sinyal veriyor. Baz istasyon sinyalleri incelendiğinde saldırıyı gerçekleştiren teröristler sürekli telefonda görüşmüşler.
12 Aralık’ta tahliye edilen sanıkların dosyadaki delil durumu neler?
Sanıklar arasında en kritik isim Rıza Coşkun. Havalimanı saldırısında 6 ay önce yine IŞİD soruşturması kapsamında gözaltına alınıp bırakılan Coşkun, emniyette susma hakkını kullanıyor. Coşkun, savcılık ifadesinde suçlamayı reddedip geçmişinde Ülkü Ocakları ve Alperen Ocakları’nda faaliyetlerde bulunduğunu söylüyor. Sanık Rıza Çoşkun havaalanı saldırısını gerçekleştiren teröristle olaydan bir gün önce telefonla görüştüğü iddiasını da kabul etmiyor.
Canlı bombalardan biriyle görüşülen telefon kartı aracından çıktı
İddianameye göre, canlı bomba eylemcilerinden biriyle ankesörlü hattan yapılan görüşmede kullanılan kart, Rıza Coşkun’un aracında bulundu. Çoşkun, ‘canlı bomba saldırısını gerçekleştiren teröristlerden biriyle görüşülen ankesörlü telefon kartının aracında bulunması’na ilişkin şu savunmayı yaptı: “Şarjım bitmişti, ankesörlü telefonla arama yapmak için kartımı sokarken bu kartı içinde buldum. Bulduğum kartı takıp arama yapmadım. Öylece aracımın içinde kaldı. Bahse konu kart bana ait değildir”
Eylemciler Pendik’e gitmiş
Yine iddianameye göre saldırıyı gerçekleştiren canlı bombaların kendisini Pendik’te ziyaret ettiği iddiasını da kabul etmeyen Rıza Çoşkun şöyle savunma yapıyor, “Beni Pendik’te ziyarete gelmediler. Şahıslarla ben görüşme yapmadım. Pendik’e niçin geldiklerini bilmem. Ben Atatürk Havalimanı saldırısını gerçekleştiren canlı bombaların hiçbirini tanımıyorum. Hiçbir zaman yüz yüze gelmedim, herhangi bir yardımda bulunmadım. Ben saldırı esnasında saldırıda bulunanlara refakat etmedim. Bu tarafta iftarda olduğum için telefonum baz istasyonunda o şekilde görünmüştür”
Coşkun’un kullandığı akıllı telefonun incelenmesinde ise terör örgütü DEAŞ’ın “Tağut” inancını anlatan dokümanlara rastlandığı bilgisi iddianamede var. Ayrıca, Coşkun’un ikamet adresinde yapılan aramalarda ise yine bu kişiye ait olduğu tespit edilen hafıza kartında birçok DEAŞ’lı teröristin fotoğrafları ile müzik dosyası şeklinde örgüte ait marşların yanı sıra tabancaların fotoğraflarının ele geçiriliyor.
İddianamede, sanıkların yaptığı telefon görüşmelerinde benzer numaraların kullanıldığına dikkat çekilirken telefonlarda yapılan incelemelerde örgütsel görüşmeleri içeren ses dosyalarının bulunduğu anlatıldı. Bu ses dosyalarında DEAŞ militanlarına ait fotoğraflardan bahsedildiği, militanlarla nasıl irtibat kurulacağı ve konuşmanın gizli kalması gerektiği, konuşmayı yapan kişinin isminin geçmemesi hususunda ısrarcı olunduğu, “sıkı bir emanet kimse bilmesin” beyanlarının yer aldığı belirtilen iddianamede, telefondaki fotoğraflarda askeri kamuflaj, bıçak, askeri alet ve edevat, birçok tarihi eser, sözde örgütün bayrakları, marşları, örgütün infaz ettiği kişilere ait fotoğraflar ve militanlara ait resimlerin bulunduğu yazıldı.
Sanık Levent Uysal, canlı bomba ile saldırıdan bir gün önce görüşmekle suçlandı
Tahliye edilen sanıklardan Levent Uysal‘ın iddianamede suçlandığı temel konu ise şöyle: Canlı bomba eylemcisi terörist Rakhım Bularov ile olaydan bir gün önce telefonla görüştüğü iddiası. Uysal’ın ifadesinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ve kanunlarında adaletsizlik olduğunu, bu sebeple anayasa ve kanunları benimsemediğini beyan ettiği belirtilirken El kaide ve DAEŞ yanlısı olan ve Ebu Hanzala olarak bilinen Halis Bayancuk’un sohbetlerinin ses ve video dosyalarının şüpheli Uysal’ın telefonunda olduğu bilgisi yer aldı.
Canlı bombayla bağlantılı Muhammed Kalafai, sanığın eşinin telefonunda ‘cano’ diye kayıtlı
İlkokul mezunu bir inşaatçı olduğunu söyleyen sanık Ahmet Dizlek hakkındaki en önemli iddiayı mahkeme başkanının duruşmadaki sorusu özetliyor: “Bombacı Rakim Bulgarov ile Muhammed Kalafai bağlantılı. Senin de telefon rehberinde IŞİD militanı Muhammed Kalafai “cano” olarak kayıtlı olarak geçiyor iddianame. Buna ne diyeceksin?” Sanık Dizlek bu soruya şöyle cevap verdi: “Ben inşaatçıyım. Telefonumu tozdan dolayı bozulmuştur, telefoncuya vermişimdir. Bu olay olmasaydı, bu unutulurdu. Telefon değiştirdiğimden her şeyi hatırlamıyorum. İddia edilen numara eşimin numarası, benim eşim de telefonu kullanıyor. Okuma yazma bilmiyor. Başkası yazmıştır, bilemem. Kendim kullanmadım.”
Sonuç olarak…
46 sanığın yer aldığı 262 sayfalık iddianameye bakıldığında tahliye edilen 6 kişinin saldırı ile ilişkilendirilip ölümlerden sorumlu tutuldukları görülüyor. Bunlardan Ahmet Kaplan, Eyüp Demir hakkında pek bilgi yok. Diğer sanıkların durumları ise üstte yer alıyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianamede yer verilen delillere göre (sanıkların telefon irtibatları ve telefonlarında çıkan örgütsel dokümanlar) suçlama konusunda ikna olup mahkumiyet kararı vermiş. Ancak son durumda Yargıtay’ın sanıkların saldırıyla bağlantılı olmadığı kanaatinde olduğu anlaşılıyor.
Gelinen noktada çok soru işareti var. Türk yargısı yetersiz delille mi 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis verdi ve Yargıtay bu durumu mu tespit etti? Büyük kanlı bir eylem sonucu kamuoyu ikna edilmek için mi bu cezalar verildi? Yoksa başka şeyler mi var. Kartlar, ankesörler, baz istasyonu sinyalleri, IŞID dokümanları hepsi tesadüf mü? Bunları bilemiyoruz. Sadece bildiğimiz saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerinin çektiği büyük acı ve adalet beklentisi.