12 Mart 2025, Çarşamba

İstanbul Barosu’na ‘kayyım’ davası: ‘Anayasa’ya aykırılık içeriyor’

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında açılan ‘kayyım‘ davasının ilk duruşması başladı. Baro yönetiminin değiştirilmesi talepli davanın ilk duruşmasında Başkan İbrahim Kaboğlu, “Bu dava Anayasa’ya aykırılık içeriyor” itirazında bulundu. İstanbul Barosu eski başkanlarından Turgut Kazan ise hakime seslenerek, “Ben hukukçuyum değişen devre bakmam, siz de bakmamalısınız” dedi. Avukatlar, mahkeme önüne konulan barikatları yıkarak salona girdi.

İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında görevlerine son verilmesi ve yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talebiyle açılan davanın ilk duruşması yapıldı.

İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşma, yoğun katılım nedeniyle 21. Asliye Ticaret Mahkemesi salonuna alındı. CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Mahmut Tanal, bir önceki Baro Başkanı Filiz Saraç ile çok sayıda avukat ve hak savunucuları destek için adliyeye geldi. duruşma salonu girişinde geniş güvenlik önlemleri alındı. Gazetecilerin bir kısmının salona alınmadığı duruşmayı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, TBB temsilcileri, eski İstanbul baro başkanları ve 40’a yakın baro başkanları takip ediyor.

Mahkeme önüne polis yığıldı

Katılım yoğun olduğu için İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin büyük salonuna geçildi. Salon önüne çok sayıda polis getirildi. Duruşma salonu önüne barikat kurulması üzerine kavga çıktı. Avukatlar barikatı yıkarak mahkeme salonuna girdi. Duruşma, iki buçuk saat aranın ardından başladı.

Müdahil olma talepleri reddedildi

Mahkeme heyeti esasa geçmeden önce 100’ün üzerindeki müdahillik talebini reddetti.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Fırat Epözdemir’in hukuksuzca tutuklandığını söyleyen Avukat Baran Doğan, müvekkilinin duruşmaya getirilmemesi nedeniyle hakime tepki gösterdi.

Avukat Doğan, “Davalı tarafından davadan bilgi sahibi olması gerekir. Epözdemir tutuklu, ek klasörlerden dosyadan haberdar değil, dört duvar arasında. ‘Ben bu davayı kabul etmiyorum’ diyerek dilekçe gönderdi. Epözdemir’in bu duruşmaya getirilmesi gerekiyor. SEGBİS ile katılmasını da reddettiniz. Epözdemir olmadan bu yargılama devam edemez. Dava şartı gerçekleşmemiştir” diye konuştu.

Kaboğlu: Barolara hukukun üstünlüğünü koruma görevi verilmiştir

Söz alan İbrahim Kaboğlu, davanın Anayasa Madde 2’ye aykırı olduğuna dikkati çekti.

Hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumanın görevleri olduğunu söyleyen Kaboğlu, “Anayasa Madde 2’ye göre barolara hukukun üstünlüğünü koruma görevi verilmiştir. Barolar hukuk devletinin bekçiliği görevini üstlenmiştir” dedi.

Barolar için kamu hukuku kurallarının geçerli olduğuna dikkat çeken Kaboğlu, “Bu dava Anayasa’ya aykırılık içeriyor” itirazında bulundu.

Anayasa’ya aykırılıktan AYM’ye gitme talebi

Anayasa aykırılık itirazlarının ciddiyetle ele alınmasını belirten Kaboğlu, davanın Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini belirtti.

Kaboğlu şunları söyledi:

“Hukuk hakkını istemek bize açılan davanın temelini oluşturmaktadır. Böyle bir dava açılıyorsa İstanbul Barosu’na karşı, 81 baroya karşı hemen her an dava açılabilir faaliyetleri sebebiyle hepsi potansiyel mağdurdur. Hukuk hakkı temeldir, tıpkı yaşam ve adil yargılanmak hakkında olduğu gibi her yerde herkes için geçerlidir. Bu bile ihlal ediliyorsa o zaman 2011 değişikliğini ele almamak gerekir. Zira hepsi birlikte Anayasa’ya aykırılık halkası genişlemektedir. Bağımsız baronun ve özgür avukatın olmadığı yerde devlette adalet çöker. Ciddidir anayasaya aykırılık açıktır, aşikarı, çok yönlüdür, aynı zamanda anayasanın 2. Maddesi’nin öngördüğü tekel kurallara açıkça aykırıdır. Öyle inanıyorum bu aykırılığı ciddiye alacaksınız ve AYM’ye götürmek için Türk hukuk sistemine sizin de icra ettiğiniz adil yargılama hakkına katkıda bulunacaksınız. Bu yaşamsaldır yoksa bu tür davalara adaletin harcayacağı zaman başkalarının adli yargılanma hakkını çalmaktan başka işlev görmeyecektir.”

Hakim, Anayasa’ya aykırılık taleplerini ara kararla değerlendireceğini belirtti.

Eski Baro Başkanı Kazan: Ben hukukçuyum değişen devre bakmam, siz de bakmamalısınız

Kaboğlu’nun ardından söz alan İstanbul Barosu eski başkanlarından hukukçu Turgut Kazan, baronun susturulmaya çalışıldığını savundu.

“Baro bu yöntemle susturulacak olursa savunma ve adil yargılanma hakkı ölür” diyen Kazan, şöyle konuştu:

“Davanamede propaganda yapıldığı kabul ediliyor. ‘Yapılan propaganda manevi anlamda lehte katkı sağlamaktır’ diyor. Bunu amaç dışı faaliyet nasıl sayarsınız? Baronun ‘amaç dışı faaliyeti’ diye bir tanım olamaz. O değişiklik neden yapıldı? Hangi kararlarla hangi gerekçeyle verildi. Anayasa Mahkemesi’nde nasıl karar verildi? Amaç dışı faaliyet tatara titiri! Ne demek amaç dışı faaliyet? Olamaz amaç dışı faaliyet. Ben çok acılar gördüm. DGM’lerde avukatlık yaptım, DGM’ler çok acımasızdı. FETÖ’cü hakim savcıları gördüm. Bir daha bu acıların yaşanmasını istemiyorum. Ama şimdi çok daha büyük acıların yaşandığını görüyorum. Baro bu şekilde ceza alırsa ben ve bütün meslektaşlarım için güvenceli görev yapma imkanı ortadan kaldırılmış olur. Ben hukukçuyum değişen devre bakmam, siz de bakmamalısınız.”

“Kaboğlu, TBB yönetiminde”

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, Kaboğlu’nun TBB’nin yönetiminde olduğunu ve TBB’nin davaya müdahil olması gerektiğini söyledi.

Sağkan, şöyle konuştu:

“Çok sayıda baromuz ve TBB müdahillik talebinde bulundular bu dosyaya ilişkin olarak. Bugün burada bir baronun başkanı ve yönetim kurulu üyeleri görevden alınmak isteniyor. Tam da TBB’nin müdahillik talebi için tüm koşulların oluştuğunu görüyoruz. TBB Genel Kurulu da en yüksek karar organımız, Sayın Kaboğlu İstanbul Barolar Birliği Başkanı olarak aynı zamanda genel kurulun da üyesi. Konunun siyasi boyutunu ifade etmeksizin değerlendireceğim. Avukatın barodaki görevinden doğan bir eylemin artık amacının içinde olduğunu da kabul etmiş oluyorsunuz. Baronun bu faaliyeti amacına uygun. Aslında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da bunu kabul ediyor. Zaten görevinden doğduğunu kabul etmeseydi Adalet Bakanlığı soruşturma izni beklemeksizin bunu yapabilirdi. Haliyle görevinden doğan hiçbir konuda artık baroya ‘Amacının dışında bir faaliyet gösteriyorsun’ diyemezsiniz. Hepimize dönük bir müdahalenin ayak sesleri olduğu kaygısıyla buradayız, barolar burada. Türkiye’nin her döneminde yargı baskı altında olabilir. Yargı baskı altında olduğunda meslek örgütleri çok önemlidir. Herkesin sustuğu yerde birilerin en azından doğruyu söyleyebilsin.”

Sağkan’dan sonra söz alan Avukat Akın Atalay, “Bu davada anayasaya aykırılık ciddiye alınmayacaksa bunun anlamı başkadır. Bunun anlamı davanın sonucuna işaret eder” diye konuştu.

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Rukiye Leyla Süren, hakime seslendi. Süren, “Bir aydır biz size ulaşamıyoruz. 30 yıllık bir meslektaşınızım, size ulaşamıyorum. Size ulaşabilseydik ‘Yurtdışından barolar ve meslektaşlarımız var’ diyebilecektik ve konferans salonu talep edecektik” dedi.

Davanameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Suriye’de öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin ile bu ölümleri protesto ederken gözaltına alınan gazeteciler için yaptıkları açıklama nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında dava açmıştı.

Baroya “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamaları yöneltilmişti.

YÖNETİMİN GÖREVİNE SON VERİLMESİ İSTENDİ

Hazırlanan davanamede, İbrahim Kaboğlu ile Baro Yönetim Kurulu Üyeleri Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar’ın görevlerine son verilmesi ve yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talep edilmişti.

Davanamenin talep kısmında, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun Baro’nun kurulması, organlarının görevden uzaklaştırılması ve görevlerine son verilmesi başlıklı 77’nci maddesinin 5’nci fıkrasına yer verilmişti.

ÖRGÜT ÜYELİĞİ İDDİASI VAR, İSPAT YOK

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılan davanamede, Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in ‘terör örgütü’ üyesi oldukları ileri sürüldü. Bu iddiaya gerekçe olarak ise Cihan Bilgin hakkında Mardin ve Gaziantep savcılıklarında yürütülen bir soruşturma ve bir dava, Nazım Daştan hakkında ise İstanbul ve Ağrı savcılıklarınca yürütülen birer soruşturma gösterilmişti.

Ancak savcılığın yazısında, iki gazetecinin ‘terör örgütü üyesi’ olduklarına dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı gösterilememişti. Dolayısıyla savcılık, haklarında terör örgütü üyeliği yönünde bir karar bulunmayan iki gazetecinin öldürülmesini kınayan İstanbul Barosu yönetimini ‘terör örgütü’ propagandası yapmakla suçlamıştı.

önce gerçek
Beğenebilirsiniz
tümü

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne: İktidarın Suriye ile ilgili verdiği son kararın ve attığı adımların çok doğru olduğu kanaatindeyim (I)

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne duruşuyla, savunduğu değerlere karşı ödediği bedellerle hem Türk medyasında hem de Türk siyasetinde önemli bir isim. Siyaset bilimi uzmanı Türköne...