Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, son günlerde gündemi sarsan veri sızıntısı iddialarına ilişkin kritik açıklamalarda bulundu. Bakan Uraloğlu, 85 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin çalındığına dair sorulara, sızıntının pandemi döneminde yaşandığını belirterek, “İnsanların güncel verilerinin çalındığıyla ilgili elimizde bir bilgi yok” dedi. Ancak bu açıklama, olayın boyutlarını aydınlatmaya yetmedi ve tartışmalar giderek büyüyor.
Free Web Turkey: 108 milyon vatandaşın kişisel verileri çalındı
İfade ve internet özgürlüğü alanında yayın yapan Free Web Turkey sitesi, 9 Eylül’de yayımladığı bir haberde, Türkiye’deki resmi kurumlardan 108 milyon kişiye ait kişisel verilerin çalındığını iddia etti. Sızdırılan bu verilerin içinde hem ölen vatandaşların hem de turist, iş insanı ve göçmenlerin bilgileri yer alıyor. Çalınan veriler arasında 134 milyon GSM numarası bulunuyor.
85 milyonluk nüfus, 108 milyonluk veri: Bu fark nereden geliyor?
Türkiye’nin resmi nüfusu son verilere göre yaklaşık 85 milyon civarında. Ancak iddia edilen sızıntıda 108 milyon kişiye ait veri bulunduğu ifade ediliyor. Aradaki bu fark, pek çok soruyu gündeme getirdi. Bu veriler, el altından vatandaşlık verilen kaçak göçmenleri mi kapsıyor? Suriyelilere vatandaşlık mı verildi? 6 Şubat depreminin ardından kaç kişi öldü ve bunlar kayıtlara nasıl geçti?
Muhalefet, erken seçim yerine nüfus sayımı talep etmeli
Muhalefet partileri erken seçim çağrıları yaparken, giderek artan bu veri sızıntısı iddiaları ışığında asıl yapılması gerekenin erken bir nüfus sayımı olduğu görüşü öne çıkıyor. 6 Şubat depreminin ardından yaşanan ölümler, kaçak göçmenlerin vatandaş yapılması ve hatta bazı kişilere vatandaşlık verilmesinin satıldığı iddiaları, Türkiye’nin demografik yapısının nasıl değiştiği konusunda ciddi sorular doğuruyor.
Erken nüfus sayımı ihtiyacı: Deprem sonrası ve göçmen vatandaşlıkları
6 Şubat depremi Türkiye’nin demografik yapısını etkileyen büyük bir felaket olarak kayıtlara geçti. Ancak bu felaket sonrası kaç kişinin öldüğü, kaç kişinin kayıtlardan düştüğü henüz net olarak bilinmiyor. Bunun yanında, son yıllarda özellikle Suriyeli göçmenlerin vatandaş yapılması ve vatandaşlık karşılığında satılan ev programlarıyla Türkiye’de kaç kişinin sonradan vatandaş olduğu tartışma konusu. Bu vatandaşların aile büyüklükleri, doğurganlık oranları, ve Türkiye’nin gelecekteki demografik yapısına nasıl etki edecekleri ise büyük soru işaretleri.
Muhalefetin stratejik hatası: Neden erken seçim değil de nüfus sayımı?
Muhalefet partileri, erken seçim çağrılarıyla Erdoğan’a karşı bir cephe oluşturuyor. Ancak bu strateji, pek çok siyasi yorumcuya göre muhalefetin Erdoğan’ın karşısına ortak bir aday çıkarmayı başaramaması halinde yine başarısızlıkla sonuçlanabilir. Bunun yerine, erken bir nüfus sayımı talebi, hem gerçek nüfus verilerinin ortaya çıkmasını sağlayabilir hem de hükümetin göçmen politikalarını sorgulayan geniş kitleleri harekete geçirebilir. Çünkü seçim öncesi yapılacak bir nüfus sayımı, kaç kişinin vatandaş yapıldığı, demografik yapının nasıl değiştiği gibi kritik sorulara net bir yanıt verebilir.
Erken seçim mi öncelik yoksa nüfus sayımı mı?
Veri sızıntısı iddiaları, Türkiye’nin sadece güvenlik açığı sorununu değil, aynı zamanda nüfus yapısındaki köklü değişiklikleri de ortaya koyuyor. Muhalefet partilerinin erken seçim çağrıları yerine, nüfus sayımı talep ederek bu değişikliklerin şeffaf bir şekilde ortaya çıkmasını sağlaması gerektiği öne sürülüyor. Seçim öncesinde gerçek nüfus sayısının tespit edilmesi, hem siyasi dengeleri değiştirebilir hem de Türkiye’nin geleceği hakkında önemli bilgiler sunabilir.
Son olarak, Türkiye’nin demografik geleceğiyle ilgili bu karmaşık tabloya bakıldığında, erken seçim değil, erken nüfus sayımı Türkiye için daha hayati bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor.