Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik gerçekleştirdikleri ‘İsrail protestosu’ nedeniyle tutuklanıp 4 gün sonra tahliye edilen 9 kişi, işkenceden suç duyurusunda bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan dilekçede şüphelilerin “Alt iç çamaşırlarını dizlerine kadar indirmeleri, yere çökerek öksürmelerinin istendiği, abdest almalarının engellendiği ve cezaevinde çıplak arama işlemi yapıldığı” kaydedildi.
Yedisi kadın 9 kişi, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmacı olduğu TRT World Forum etkinliğinde İsrail’e ticaretin tamamen kesilmesi yönünde protesto eylemi yaptı. Bunun üzerine gözaltına alınıp bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen 9 kişinin avukatları, ”çıplak arama ve kötü muamele” iddialarıyla suç duyurusunda bulundu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede, “Vücut üst bölgesindeki aramadan sonra müvekkillerin alt iç çamaşırlarını dizlerine kadar indirmeleri ve yere çökerek öksürmeleri istenmiştir. Müvekkillerden bazılarına 6-7 kez öksürmeleri söylenmiş işbu durum çıplak arama sürecinin daha da uzamasına sebep olmuştur… Çıplak arama uygulamasından sonra kıyafetleri kontrol edilen müvekkillerin başörtüleri, şalları, feraceleri uzun olduğu gerekçesiyle kesilmiştir” ifadeleri yer aldı.
İlk gözaltı sırasında Cumhurbaşkanlığı korumalarının ve sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde de görevli müdür ve polis memurlarının ve cezaevi görevlilerinin suçlandığı dilekçede, “işkence”, “nitelikli kasten yaralama”, “cinsel taciz”, “hakaret”, “tehdit”, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarının işlendiği iddia edildi.
“Fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamak, işkencede bulunmak ve tehdit etmek suretiyle müvekkilerin onuruna, manevi bütünlüğüne saldırıda bulunulmuştur” denilen dilekçede, ileri sürülen hukuki aykırılıklar şöyle anlatıldı:
“Müvekkiller Cumhurbaşkanı’na seslenmeye çalışırken yere düşürülmüş, sürüklenmiş…”
“Müvekkiller, söz konusu soruşturmaya konu olay sırasında salon içerisinde, cumhurbaşkanına seslenmeye çalışırken kendisine sert ve orantısız bir şekilde müdahale edilmiş, yere düşürülmüş, sürüklenmiş, her biri önce salon dışına çıkarılmış, ayrı odalara alınmış, burada hakaret edilmiş, ölüm ile tehdit edilmiş ve fiziksel şiddete maruz bırakılmıştır. Akabinde 9 kişi de aynı yerde toplanmış, burada fiziksel şiddet devam etmiş, ‘protesto ne demek, sizin böyle bir hakkınız yok, sağ kaldığınıza şükredin’ şeklinde sözler ile psikolojik şiddete uğramış, müvekkillerden Mücahit’in ayağı burkulmuş, yer düşürülmüş, ayağı kalktığında da duvara vurulmuş, kollarında Cumhurbaşkanlığı rozeti olan, sivil elbiseli, erkek bir şahıs hiçbir şey demeden sol gözüne doğru gelecek şekilde yumruk atmış, diğer müvekkil Emre de benzer şekilde fiziksel şiddete uğramış, öldürülmek ile tehdit edilmiş, diz ve bacaklarına sert biçimde vurulmuştur. Bu şekilde emniyete götürülene kadar, işlemlerini yapan kamu görevlileri tarafından fiziksel şiddet görmüş ve kendilerine sinkaflı kelimler ile hakaret edilmiştir.
“İstanbul valisi tanıklık etti”
Yaşanan bu şiddete İstanbul Valisi Davut Gül de tanıklık etmiş, ancak ilgili kolluk ya da CB koruma personeline mani olmamıştır. Bu yönü ile sorumluluğu bulunmaktadır. Müvekkiller sağlık raporu alınmak üzere götürüldüğü Bayrampaşa Devlet Hastanesi’nde bu olaya dair şikayetlerini dile getirmiş ve özellikle Mücahit Özel’in gözündeki darp izleri ilk gözaltı tarihi olan 29 Kasım 2024 ve sonraki gün olan 30 Kasım 2024 tarihli raporlarda tespit edilmiştir. Belirtilen doktor raporlar ve olay sebebi ile müvekkillerin cezaevinde bulunduğu sırada artan şikayetlerin tarafımızca görülmesi üzerine hazırlanan tutanaklar ekte sunulmuştur.
“3 kadın polis memuru, müvekkillerin başörtülerini ve kabanlarını çıkartmalarını söylemiştir”
Emniyet Müdürlüğüne sevk edilen müvekkiller doğrudan müdürlüğün nezarethane katına indirilmiştir. Müvekkiller, nezarethaneye girişleri yapılmadan önce ilk olarak aynı katta bulunan camlı küçük bir odaya alınmışlardır. Odada bulunan 3 kadın polis memuru müvekkillerin başörtülerini ve kabanlarını çıkartmalarını söylemiştir. Üstlerinde tişörtleri ve pantolonları kalan müvekkillerin burada üst araması yapılmış, saçları açılarak aranmış ve ayakkabı bağcıkları alınmıştır. Devamında nezarethane bölümüne girişi yapılan müvekkiller burada bir bölümü perde ile kapatılmış küçük bir odaya teker teker alınmıştır.
“Belden aşağı kısımlarında tayt ve külotlu çorapları kalacak şekilde…”
Küçük oda içerisinde… bir kadın polis memuru müvekkillerin kıyafetlerini tamamen çıkarmalarını söylemiştir. Vücutlarının belden aşağı kısımlarında tayt ve külotlu çorapları kalacak şekilde, vücutlarının üst kısmında ise yalnızca iç çamaşırları kalacak şekilde kıyafetleri çıkartılan müvekkillere dokunmak suretiyle üst araması yapılmaya başlanmıştır. İlgili polis memuru müvekkillerin alt ve üst iç çamaşırlarının içerisine iki elini birden sokmak ve gezdirmek suretiyle dokunarak arama işlemi gerçekleştirmiştir. Müvekkiller ısrarla bu uygulamaya itiraz etmiş fakat ilgili polis memurunun aşağılayıcı, onur kırıcı sözlerine maruz kalan müvekkillerin itirazları karşılıksız bırakılarak zorla çıplak arama işlemi yapılmıştır.
Hukuka aykırı şekilde yapılan çıplak arama işlemi sonrası nezarethaneye yerleştirilen müvekkiller 3 (üç) gün boyunca tutuldukları nezarethanede temel hijyen malzemelerine erişememişlerdir.
“Abdest almak isteyen müvekkillere birçok kez lavabo izni verilmemiştir”
İbadetlerini yerine getirmek amacıyla abdest almak isteyen müvekkillere birçok kez lavabo izni verilmemiştir. Gözaltına alınan müvekkiller arasında bulunan stajyer avukat Mürüvvet Sena Eliküçük, ibadet haklarının din ve vicdan özgürlüğü kapsamında olduğunu, abdest alınmasına izin verilmemesinin açıkça hak ihlali olduğunu belirtmiş fakat itirazları karşılıksız kalmıştır.
Adliyede asansör içerisinde darp
İstanbul 10’uncu Sulh Ceza Hakimliği önünde sorgu için bekledikleri sırada müvekkiller uzun süredir lavabo ihtiyaçlarını gideremediklerini belirtmişlerdir. Hazır bekleyen avukatların görüşmeleri sonucunda polis memurları müvekkillerin lavaboya gitmelerine müsaade etmiştir.
İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararı açıklandıktan sonra avukatlar salon dışına çıkarak müvekkillerine bilgi vermek üzere beklemeye başlamıştır. Bu sırada salon içerisinde bekletilen müvekkillerin avukatları ile görüşmelerine müsaade edilmeden hakim kürsüsünün yanında bulunan kapıdan çıkışları yapılmıştır. Müvekkiller Sulh Ceza Hakimliğine ait koridorda ve koridorun başında bulunan asansör içerisinde … birden fazla polis memuru tarafından darp edilmişlerdir. Buna müdahale etmek isteyen Mücahit ve Emre ise erkek polis memurları tarafından sert biçimde önce asansör arka kısmına vurulmuş, polis memurlarından biri Emre’nin boğazını sıkmış, İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü’nde görevli … polis memuru da Mücahit’e yaklaşarak ‘Seninle biraz yakınlaşmak zorunda kalacağız’ diyerek tehdit ‘kokarca gibi kokuyorsun’ diyerek de hakaret etmiştir.
“Cezaevinde çıplak arama işlemi yapılmıştır”
02 Aralık 2024 tarihinde haklarında tutuklama kararı verilen kadın müvekkiller ilk olarak Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz kurumuna sevk edilmiş, burada yer olmadığı gerekçesiyle Marmara Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna teslim edilmişlerdir. Sulh Ceza Hakimliği önünde bekledikleri süreçten sonra müvekkillerin hiçbir şekilde yiyecek, içecek ve lavabo ihtiyaçları karşılanmamıştır. Gece yarısına doğru ceza infaz kurumuna ulaşan müvekkillerin kayıt işlemleri öncesinde ilk olarak çıplak arama yapılacağı söylenmiştir. Müvekkiller ilgili uygulamaya itiraz etmiş fakat üstlerinde uyuşturucu madde bulunabileceği söylenerek zorla müvekkillerin çıplak arama işlemine başlanmıştır.
“Müvekkillerin alt iç çamaşırlarını dizlerine kadar indirmeleri ve yere çökerek öksürmeleri istenmiştir”
Ceza İnfaz Kurumunda görevli 2 kadın infaz memurunun bulunduğu bir odaya teker teker alınan müvekkillerin alt iç çamaşırları kalmak suretiyle kıyafetlerini tamamen çıkarmaları istenmiştir. Kıyafetlerini çıkardıktan sonra üstlerine geçirmeleri için kolları önden giyilen, arkası kapanmayan ince şeffaf bir önlük verilmiştir. Kıyafetlerini çıkartan ve önlüğü giyen müvekkillerin ilk olarak göğüs bölgesine dokunmak suretiyle üst aramaları yapılmıştır. Vücut üst bölgesindeki aramadan sonra müvekkillerin alt iç çamaşırlarını dizlerine kadar indirmeleri ve yere çökerek öksürmeleri istenmiştir. Müvekkillerden bazılarına 6-7 kez öksürmeleri söylenmiş bu durum çıplak arama sürecinin daha da uzamasına sebep olmuştur. Uzun süre boyunca lavabo ihtiyaçlarını karşılamalarına izin verilmeyen müvekkiller çıplak arama sırasında mağduriyet yaşamışlardır.
“Müvekkillerin başörtüleri, şalları, feraceleri uzun olduğu gerekçesiyle kesilmiştir”
İnfaz memurları çıplak arama uygulamasına gerekçe olarak müvekkillerin ‘kuruma uyuşturucu madde getirmiş olabileceklerini, bu sebeple zorunlu bir uygulama olduğunu’ belirtmişlerdir. Çıplak arama uygulamasından sonra kıyafetleri kontrol edilen müvekkillerin başörtüleri, şalları, feraceleri uzun olduğu gerekçesiyle kesilmiştir. Müvekkiller işbu uygulama sonrasında başlarını örtebilecek herhangi bir başörtü, şal, tülbent bulamamışlardır. Kesilen başörtülerinin geriye kalan küçük parçaları ile başlarını örtmeye çalışan müvekkillerin bu ihtiyaçlarını
karşılayabilecekları herhangi bir kıyafet kurum tarafından verilmemiştir. Bununla birlikte müvekkillerin ailelerinin ilerleyen günlerde gönderdikleri başörtüler ve şallar da kurumda görevli memurlar tarafından kesilerek müvekkillere teslim edilmiştir. Çıplak arama ve kayıt süreci ertesi gün saat 08.00’de sona ermiştir. Tüm bu süreçte müvekkillerin su, yiyecek ve lavabo dahil hiçbir temel ihtiyaçları karşılanmamıştır.
Müvekkillerin tümü yukarıda belirtilen kötü muamelelere maruz kalmakla beraber müstakil olarak çeşitli hak ihlallerine maruz kalmaya devam etmişlerdir. Müvekkil Gülşah Eldemir, Ceza İnfaz Kurumu’nca yapılan değerlendirmeye rağmen kendi hayat görüşü ve pratikleriyle uyuşmayan, içerisinde lezbiyen bireylerin bulunduğu C blok 1. Kısım C-1 numaralı koğuşa sevk edilmiştir. Müvekkil koğuşta kaldığı süreç boyunca aynı koğuşta kaldığı şahısların davranışları sebebiyle psikolojik anlamda yıpranmıştır. Koğuş içerisinde rahat hareket edememiş, lavabo
ihtiyacını dahi gidermekte zorlanmıştır.
“Yapılan eylemin mevzuatta karşılığı yok”
Yukarıda sıralanan maddi olaylar, kolluğun ve cezaevi personelinin birçok aşamada ulusal ve uluslararası yasa ve sözleşme maddelerini çiğneyerek suç işlediğini göstermektedir.
Müvekkillerin Emniyette kıyafetleri çıkartılarak vücutlarına ve özel bölgelerine dokunmak suretiyle üstleri aranmış ve Ceza İnfaz Kurumunda iç çamaşırı dahil olmak üzere üzerindeki tüm giysileri çıkartılmış, ‘çök’ talimatı verilerek eğilmesi sağlanmış, ‘ıkın’ talimatıyla öksürtülmüştür.
İşbu fiillerin, insan onuruyla bağdaşmadığı ve ruhsal acıya neden olduğu, müvekkillerin aşağılanması amacıyla yapıldığı yani tam da TCK’nın 94. Maddesinde ifade edildiği üzere işkence olduğu tartışılmaz açıklıktadır. ‘Çıplak arama’, ‘ince arama’, ‘ayrıntılı arama’ adlarıyla kibarlaştırılarak anılsa da söz konusu olan açıkça genital aramadır, rektrum aramasıdır, anüs aramasıdır. Zaten teknik olarak ‘arama’ olarak da anılamaz. Zira bu eylemin mevzuatta karşılığı yoktur.”