21 Aralık 2024, Cumartesi

Bahçeli’nin çözüm süreci Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı mı? (3)

Cumhuriyet’in ilk 60-70 yılında tek tip insan ve ulus kimliği oluşturma adına İslam inancından soyutlanmış, Türk ırkçılığına dayalı, batı kültürünü benimsemiş, çok sıkı sosyal ve siyasal politikalarla bir ulus inşa edilmeye çalışılması, öncelikle Kürt etnik mensubuna sosyal kesimlerde etnik ve inanca dayalı reaksiyonlara neden olmuştur. Benzer reaksiyonların dini duyarlıklı Türklerde de ortaya çıktığı görülmüştür.

Sözü edilen yeni Türk insanını ve ulusunu inşa etme projesi 1980-90’lı yıllara kadar bir devlet projesi olarak devletin tüm kurumları aracılığı ile sıkı bir şekilde uygulanırken, bu yıllardan sonra devletin bu tutumu bazı kurumlar(TSK, vs) dışında yumuşatılmıştır. Ancak, devletin bu genel misyonunu, CHP, MHP gibi siyasi partilerle çeşitli STK’ların sağından solundan ve ortasından tutarak ayakta tutmaya çalıştığı ve halen bunu sürdürdüğü görülmektedir. AK Parti’nin de ülke yönetiminde demokrasiden uzaklaşarak sertleşmesi, bu süreçte MHP ve Vatan Partisi(Perinçek)’nin desteğini alması, bu partinin de Cumhuriyet döneminin klasik “Kemalist” çizgisine girdiği şeklinde yorumların yapılmasına neden olmaktadır.

 Gelinen noktada, Cumhuriyet döneminde uygulanan bu seküler/din karşıtı ulusalcı projenin Türk ve Kürt sosyal yapılarında istenilen ölçüde ve nitelikte tutmadığı, günümüze, inanç temelli Alevi, Sünni meselesi ile etnik temelli Türk, Kürt, Çerkez meselesi diye birçok olguya dayalı kangren olmuş problemler bırakmıştır.

 Son 40-50 yıl içinde Kürt sosyal bünyesi içinden, yukarıda anlatıldığı şekilde kendine münhasır bir “Ulus!” inşası sürecine dayalı yapılan uygulamaları bahane gösterilerek PKK bölücü terör örgütü ortaya çıkar-t-ılmış ve bu örgüt halen bu iddialarını sürdürmektedir. 

 MHP’nin Kürt ve PKK bölücü terör örgütü meselesinde düşüncesi ve tutumu kuruluşundan beri bellidir. Bu partinin son 30 yılına yakın bir süresinde Devlet Bahçeli Genel Başkan olarak, partisinin bu geleneksel anlayışını bu güne kadar sürdürüştür. Ta ki 2024 yılı Ekim ayı başına kadar. Bu tarihte MHP tarihinin, mirasçısı olduğu ideolojik anlayışın hilafına 180 dere bir çıkış yaparak, bu çıkışını TBMM’de “terörist başının TBMM’de DEM Partisi grubunda (örgütü dağıttım) şeklinde konuşmasını” teklif ederek yapmıştır.

 Bahçeli’nin konuşmasındaki kurgusuna baktığımızda; Abdullah Öcalan, DEM Parti, Kandil dağ kadrosu ekseninde meseleye yaklaştığını, Selahattin Demirtaş’ı ve Kürt sosyal yapısına ait diğer dinamikleri meselenin dışında tutmaya çalıştığını görüyoruz. Böyle olunca, bir bütün olarak Kürt meselesini ele almak ve çözüm üretmekten daha çok, Öcalan’ın hapisten çıkarılması ve özgürlüğüne kavuşturulması karşılığında örgütün dağıtılmasına odaklanıldığına yönelik bir yöne kayacağı izlenimi ortaya çıkmaktadır.

 Olası bu öngörüden hareketle, asıl amacın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının devam ettirilmesine yönelik anayasanın ilgili maddelerini değiştirecek TBMM’de bir tablo oluşturmaya yönelik olabileceği ihtimalinin ağırlıklı olarak öne çıktığı görülmektedir. Nitekim 05 Kasım 2024 Tarihinde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada bu niyetini açıkça beyan etmiştir.

 Bahçeli’nin bir önceki dönemde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak istemesi karşılığında gösterdiği tepkileri ve ağır sözlerini biliyoruz. Ancak 2015’ten itibaren özellikle Erdoğan’ın CB olması için ısrarlı tutumunu da biliyoruz. Erdoğan’ın hukuken tartışmalı 3’ncü dönem CB seçilmesi ortada dururken ortada dururken ve mevzuata göre bir daha aday olması mümkün değilken, şimdi de yasaların değiştirilerek Erdoğan’ın bir daha seçilmesini istemesi ne anlama gelmektedir? Öyle ya, 85 Milyon Türk insanının içinde Cumhurbaşkanlığı yapabilecek başka insan yok mudur? Zannedilirse bu soruların cevabı, Erdoğan’ın tek adam inisiyatifi ile ülkeyi yönetme biçiminde aranmalıdır. Elbette Erdoğan’a destek veren başta Bahçeli, Perinçek gibi gayri resmi koalisyon şeklinde yürütülen yapıyla da ilgisi bulunmaktadır.

 Erdoğan’ın bir kere daha CB’lığına aday olabilmesi için, Öcalan’ın hapisten çıkarılması ve Anayasa’nın ilgili maddelerinde yapılacak değişiklik karşılığında buna DEM Parti ‘evet’ demiş gibi gözükmektedir. CHP’nin de bu arada dillendirilen Kürt meselesinde kısmen rol almak istemesi, daha çok da 15 Temmuz projenin mevcut iktidar mimarisi ile sekteye uğratılmadan bir süre daha devam ettirilmesini zımnen destekleyebileceği değerlendirilmektedir. Bunun gereği olarak, Erdoğan’ın bir süre daha başında bulunduğu bir Türkiye yönetim kompozisyonuna evet diyebileceği ihtimal dahilinde gözükmektedir. Bu durumda söz konusu değişiklik, TBMM’de yapılabilecek duruma gelmiş olacaktır.

 Bahçeli’nin PKK liderine açık seçik çağrısı ile köpürtülerek Türkiye gündemine oturan Kürt meselesine tekrar dönecek olursak; ister Türkiye sınırları içinde özerk bir Kürt bölgesi teşekkül ettirilsin. İsterse Komşu ülkelerdeki Kürt yapılanmaları ile birlikte bir çatı altında bağımsız bir Kürdistan olsun bu yapılar kuvvetle muhtemel Kürt görünümlü gerçekte Kürt olmayan kadrolardan oluşan kripto yapılar olacağı kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye’de kimi çevreler tarafından çokça iddia edildiği üzere, Cumhuriyet kurulurken Türkiye’nin devlet kadrolarını oluşturan ve ideolojik anlayışını şekillendiren kripto yapılar gibi, Kürtler içinde aynı durumun söz konusu olabileceği kuvvetle muhtemel olarak gözükmektedir.

Eğer, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasının arkasındaki konu gerçekten yeni bir “çözüm süreci” ise. Tüm bu iç ve dış dinamiklerin baskılarına rağmen başta siyasetçiler ve devletin sorumluluk merciinde bulunanlar, meseleyi temel insan hakları, evrensel hukuk prensipleri ve kendi insanımızın durumunun iyileştirilmesi çerçevesinde görmelidirler. Elbette ülkemizin birlik ve beraberliğine ne şimdi ne de gelecekte halel getirmeyecek bir esas ve usulle iç ve dış baskılara direnerek hareket etmeleri gerektiğini burada ısrarla belirtmek durumundayız. Ayrıca süreç başından beri millete açık ve şeffaflıkla izah edilmeli, sürecin nihai olarak nereye varacağı da milletten saklanmamalıdır.

Maalesef, ülkemiz, içinde yer aldığı coğrafyada çok yönlü büyük bir kaos ve kargaşa ile karşı karşıya iken, bölgede yaşanan bu gerçeklikleri kamuoyuna rasyonel ve objektif olarak aktaracak, halka haber verecek, halkı doğru bilgilerle bilgilendirerek doğru düşüncelere ve sağlıklı kamuoyunun oluşmasına vesile olacak televizyon kanalları ile haber, program ve yorumcu eksikliği her zamankinden daha fazla kendini göstermektedir.

Köşe Yazıları

tümü

Gündem