Ömrün yolu bir gün ölümle kesişecek. Yani insanlar ölecek ve yaptıklarından da hesaba çekilecek. Alacakları notlar sonucunda ya Cennete veya Cehenneme yollanacaklar. Onların malları, makamları, külliyeleri, konakları fayda için kâfi gelmeyecek.
Onun için dünyevi olan hiçbir şeye güvenilemez. Dördüncü Murad der ki;
Leşker-i mâle ittikâ etmem
Asker-i gaybe istinâdım var
Yani dünyevi olan hiçbir şeye güvenmiyorum. Çünkü manevi ve her şeyin üstünde olan bir kuvvete, Allah’a bütün mevcudiyetimle teslim olmuşum. O’na teslim olan tam hürriyete kavuşmuş demektir.
Zira yaratan O, öldürecek olan da O’dur. Onun için debelenip, durmanın anlamı yoktur. Ancak yaşadığımız müddet içinde emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münkere devam edeceğiz. Müslüman olmanın da gereği budur. Yoksa Karunlaşmanın anlamı yok, eninde sonunda kabre konacağız. Malımız, unvanımız ve dost bildiklerimiz geri dönecek, sadece amelimiz kalacaktır.
Onun için insan yaşadığı müddetçe irfan sahibi, gönül ehli ve kalender tabiatlı olmalıdır. Çünkü dünyevileşme insanları manen çoraklaştırmaktadır. Yardım etmekten hoşlanmaz hale getirmektedir, çünkü merhamet damarları nasırlaşmıştır. Onun için Allah; “Sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan olma, yoksa ziyana uğrayanlardan olursun” (Yûnus/95) uyarısında bulunmaktadır.
Bütün bunlara rağmen insanlar, dünyanın kalıcı olduğu kanaatiyle hareket etmekte, çalmayı, çırpmayı marifet sayarak ömür geçirmektedir. Bu gibiler kendilerine emanet edilen her konuyu kendileri için istimal ederler, böylece esfel-i sâfilîne yuvarlanırlar.
Nef’î der ki;
Ağyâr elemin çekme gönül nâfile gamdır
Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir
Yani; Ey gönül, ellerin sözüne gönül verip de boş yere üzülüp, kederlenme! Ara sıra bu yabancıların laflarına kulak tıkamak iyi olur. Böyle yapmak, yani onların senin hakkında söylediği kötü sözleri anlamaz görünmek, onlara bir nevi sitem yerine geçer.
Doğru olan insanların teveccühe ihtiyacı yoktur. Çünkü onların muini Allah’tır. Niyazi Mısrî’nin dediği gibi;
Derman arardım derdime
Derdim bana derman imiş
Bürhân aradım aslıma
Aslım bana bürhân imiş.
Yümnî de der ki:
İstersen eğer mazhar-ı lûtf-i Hak olmak
Daim hazer et fâsık olan ehl-i riyâdan
Yani Cenabı Hakk’ın sonsuz nimetlerine mazhar olmak istersen, sapık, isyankâr ve ikiyüzlü insanlardan daima sakın ve onlardan uzaklaş. Çünkü bu gibiler cin gibi çarpar, yoldan saptırır.
Onun için Allah buyuruyor ki; “Ey insanlar, siz kendinize bakın, siz doğru yolda olduğunuz takdirde, sapan kimse size zarar veremez.” (Mâide/105) Keza yine; “Bile bile gerçeği batıla bulayıp, hakkı gizlemeyin.” (Bakara/42) buyrulmaktadır.
Sonuç olarak Şâhî der ki:
Dil-i câhilde olmaz nûr-i irfân
Ki nâdânın olur kalbi de nâdân
Yani anlayışsız insanların kalbinde Allah’ın varoluşundaki hikmeti ve bütün varlıkların aslını ve hakikatini anlama kabiliyeti yoktur. Zira cahilin kalbi de cahildir ve hüsran içindedir. Onun için denir ki:
Âlim ile eyle sohbet, bulursun mertebe
Cahil ile etme sohbet, dönersin merkebe
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).