Değerli dostlarım;
Dünyada kurulan hiçbir ülke şiddet, baskı ve zulümle yaşayamamış bir zaman gelmiş ki o zulmü ve baskıya yapanlar dün ezdikleri insanlar tarafından ya ülkelerinden sürülmüş ya da öldürülmüşlerdir. İnsanların bir tahammül etme sınırları vardır. Bazen uzun yıllar baskıya, zulme ve haksızlıklara maruz kalsalar da dayanma güçleri fazla olduğu, fırsatı bulamadıkları veya güçleri yetmediği için boyun eğerler ama gün gelir ki zulüm dayanılmaz olur ve saldırırlar.
Bakın yakın komşumuz Suriye’de 61 yıldır Baas Rejimi 54 yıldır da Esad İktidarı (Baba-Oğul) dün itibariyle çöktü. Esad Rejimi, sadece kendi iktidarını devam ettirmek için kendi vatandaşlarına yapmadığı zulmü bırakmadı. Hapishaneler rejim karşıtı insanlarla doldu; canını kurtaranlar 2011 yılından itibaren başta Türkiye olmak üzere Irak, İran, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Ülkede vatandaşın devletine sahip çıkmaması üzerine ülke içerisinde çeşitli terör grupları alanlar kazanmaya başladılar. Gerek içerideki kaos ortamı gerek dış güçlerin Suriye’yi parçalama ve bölme çabaları sonuç verdi. Bu parçalanmanın en önemli sebeplerinden birisinin de ABD‘nin çabaları olduğunu unutmamak gerekir. Ülkede “CIA World Factbook, Temmuz 2018 itibarıyla etnik gruplar için şu rakamları veriyor: yaklaşık olarak Arap %50, Nusayri %15, Kürt %10, Levanten %10, diğer %15 (Dürzi, İsmaili, İmami, Nusayri, Asur, Türkmen, Ermeni ve Çeçen).” bulunmaktaydı. Rejim sadece kendisini düşünürken Hürriyet, adalet, hakkaniyet ve fırsat eşitliği sağlayamadığı için bu sonuçla karşılaşmış oldu. Hiç yıkılmayacağını düşünen diktatörlerin hep yıkıldığı gibi Suriye’nin diktatörü de yıkıldı.
Yakın tarihimize baktığımızda: Avrupa’nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini, 1922 yılından sonra terör estirmeye başladı. 400 bin insanın ölümünden sorumluydu. 28 Nisan’da 1945 de kurşuna dizilerek öldürüldü. Adolf Hitler, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’nin kurucusu ve başkanıydı. Almanya’nın başına geçtikten sonra önce iç temizlik yaptı ve muhalifleri susturdu. Daha sonra 6 milyon Yahudi’yi katletti. Başına kurşun sıkarak intihar etti. Nikolay Çavuşesku, 1969’da Romanya’nın başına geçti, kendisi lüks ve şatafat içerisinde yüzerken halk aç ve yoksuldu. Barışçıl gösteriler şeklinde başlayan ayaklanma sonucu 1989 yılında kurşuna dizilerek öldürüldü. Libya Muammer Kaddafi; 1969 yılında darbe ile iktidara geldi, kendisinden başka kimseyi tanımayan tutumu ile Arap Baharı rüzgarı sonucu 2011 yılında halk tarafından linç edilerek öldürüldü. Burada da ABD ve AB’nin yıkıcı ve bölücü etkisi son derece önemlidir. Irak Lideri Saddam Hüseyin; 1973 yılında seçimle Irak’ın 5. Cumhurbaşkanı oldu, ülkede sadece Azınlık Sünni Arapları düşünüp Devletin kritik yerlerine bunları getirirken Şiiler ve Kürtlere karşı sindirme eylemleri yaptı. Halepçe’de 5 Bin Kürt’ün kimyasal silahla öldürülmesinden sorumlu bulundu. ABD ve İngiliz Askerlerinin ülkeyi işgalinden sonra idam edilerek öldürüldü. Değerli dostlarım; Hürriyet, adalet ve eşitlik insanlar için en önemli değerlerdir. Eğer ülkeyi yönetenler bu değerlerden uzaklaşırlarsa bir gün mutlaka sonlarının geleceğini hesap edemediklerinden iktidar ellerinden zorla alınmış ve yaptıklarını canlarıyla ödemişlerdir. İnsanlar uzun zaman aç kalabilirler, yoksul olabilirler ama haksızlıklara, yolsuzluklara hele hele adaletsizliklere uzun süre dayanamazlar. Bu nedenle devletin ayakta durabilmesinin adalet fikrinden ayrılmaması ve herkese fırsat eşitliklerinin sunulması şarttır. Uzun yıllar uzun süreler yaşayan devletleri iyi tanırsanız bilin ki ADALETLİ yönetimlerin ömrü Adaletsiz yönetimlerden daha uzun olmaktadır. Onun için denilmektedir ki Adalet Mülkün temelidir.