Kıymetli okuyucularımız. Önceki yazımızın birinde vicdanın işleyiş disiplinlerini ele almıştık. Vicdanın işleyişinde, vicdanın ortaya çıkmasında ve şekillenmesinde başlangıç konumunda bulunan en önemli itici gücün irade olduğunu, iradeyi harekete geçiren ve aynı zamanda da yön veren dinamiğin dış dünyadan insanın idrakine çarpan her türlü görsel, işitsel, dokunsal, duyusal ve daha başka türlü gelen mesajların olduğunu belirtmiştik.
İnsana rehber olma konusunda, insanlık tarihi boyunca hiç eksik olmadığı anlaşılan bir yaratıcının varlığı ve bu yaratıcının insanlara gönderdiği mesajların oldukça net ve anlaşılır nitelikleriyle önemli bir yer tutuğunu görüyoruz. Aslında insanların kolektif bilgi, tecrübe birikimi ve evrensel değerler gibi nitelenen olguların temelinde de İlahi kaynaklı bilgilerin bulunduğuna dair kuvvetli emareler bulunmaktadır.
İşte bu bilgi ve değerler, yani insan iradesine terettüp eden, iradenin karşılaştığı ister dini değerler isterse evrensel değerler niteliğinde olsun, insan iradesi bu bilgi ve değerlerle karşılaştıkça hiç bekletmeden aklına transfer etmektedir. Akılla birlikte vicdan döngü mekanizması hayalinde ve tahayyülünde yeni yollar çizmekte ve fiiliyat safhasında hareket etmek üzere yapacağı yeni davranış şekillerini belirlemektedir.
İnsanın zihninde ve davranışlarının çok büyük bir kısmında yer alan bu temel bilgi ve değerlerin, yani insana rehberlik yapacak bu girdilerin, büyük oranda önce insanın vicdanında yer aldıktan sonra dışa dönük fiillerini ve davranışlarını belirlenmesinde etkili olmakta, dolayısıyla insanın insanlığının şekillenmesinde çok önemli yer tutmaktadır.
Rehber kaynaklar niteliğindeki ilahi bilgiler, erdemler, evrensel temel değerler insanın dışında ancak yaşadığı dünya sathı mahallindeki verili kaynaklardır. İnsanın da kendisine faydalı olabilecek bu bilgi ve görgü kaynaklarına ulaşma, iradesiyle bu kaynaklara yönelme, talep etme, aklıyla idrak etme, kendi iç dünyasına taşıma, orada ve vicdanında harman ettikten sonra davranışlarına yansıtma sorumluluğu vardır. Onun için, insan iyi ve vicdanlı insan olmak istiyorsa, tüm melekeleri ile dış dünyaya yönelirken kendisine akıp gelen değerler harmonisi içinde seçici olabilmeli, iyi ve kötü arasından seçim yapma konusunda iradesini iyiden yana ortaya koyabilmelidir.
İnsan, dış dünyaya kapalı, dar, kısır, hatta negatif değer ve etkileşimlerin şekillendirdiği atmosferde kalırsa, negatif rehberlik içinde bulunuyor demektir. İnsan, böyle bir dış çevreden beslenir veya müspet anlamda beslenemez ise iç dünyasına taşıyacağı bu negatif değerler dolayısıyla vicdanı da nasibini böyle yani negatif alacak, ortaya düşünceleri kötü fiilleri kötü(ahlaksız) bir insan çıkacaktır.
Açıklanan bu ilişkiler sistematiği içerisinde, ülkemizde ortaya çıkan insan tipolojine daha yakından görmek için, insanımızın sosyal çevre ilişkilerine bakmak yerinde olacaktır. Bu kapsamda Osmanlının son dönemlerinden beri ülkemiz insanı ve toplumu politik, dini ve etnik kutuplaşmanın etkisinden kurtulamamıştır. Bu toplumsal atmosferdeki gerginlik Cumhuriyet döneminde de artarak devam etmiştir. Bu gerginliklerin dini-geleneksel olanlar ile modernite-laiklik (dine karşıtlık) anlayışı ana kulvarında ilerlediği ve bu ideolojiler etrafında fraksiyon farklılıklarıyla birlikte kümelenerek sosyal ve siyasal olarak şekillendiği söylenebilir.