Dönemin Genel Kurmay Başkanı (E) Orgeneral Hulusi Akar 15 Temmuz’un 8nci yıldönümü (2024) dolayısı ile Habertürk TV’de M. Akif Ersoy’un “15 Temmuz Özel” programında bir röportaj verdi. Her ne kadar programa 15 Temmuz Özel başlığı verilerek orijinallik katılmaya çalışılmış olsa da sorular “danışıklı” gibiydi, verilen cevaplarda 8 yıldır duyduğumuz klasik resmi söylemin ötesinde bir şey yoktu. Bunlara aşağıda değinilecektir.
Bir kere gazeteci Ersoy muhatabını zorlayıcı, zorda bırakıcı, tabir caiz ise “can alıcı” sorular sormadı. Sorabilir miydi? Elbette sorabilirdi. Mesela; Gazeteci Müyesser Yıldız’ın çatı davası izlenimlerinden, eski general Gökhan Şahin Sönmezateş’in son iki yıldır mahkemede verdiği ifadelerden “Beni, CB Erdoğan’ı almaya komutanlarım gönderdi, ben 100-150 kişilik bir ekip kurdum…” dediğini aktarmaktadır. “Komutanlarım” ifadesinden kimleri kastetmiş olabileceğini?
G.Ş.Sönmezateş mahkemede verdiği ifade de “bize Hulusi Akar hakkında konuşulmayacak emri verildi..” diyor. Kim verdi sorusuna cevap veremiyor. Gerçekten böyle midir? Hakkınızda konuşması gerekenler konuşmadı mı? Ya da yeterince konuşmadı mı?
Genel kurmaya gelen savcıya dedim ki, “…sağlam” dedim diyorsunuz. Konuyu biraz açabilir misiniz kastettiğiniz sağlam ne demek?
Neden mahkemeye gitme yerine yazılı ifade gönderdiniz, gönderdiğiniz ifadeleri de birkaç kez değiştirdiniz?
Darbeci dediğiniz ve “önceden de tespit etmiştik 2016 askeri şurasında tasfiye edecektik…” dediğiniz ve 15 Temmuz da tutuklanan 130’u aşkın genç generalin terfilerinde sizin verdiğiniz yüksek siciller ve müspet kanaatlerinizin payı yok mu?
CB Erdoğan darbe teşebbüsü sonrası yaptığı açıklamalarda MİT Müsteşarı ile sizi kastederek bilgi vermediğinizden şikayet etti. Sizler için “dere geçilirken at değiştirilmez…” diyerek sanki kısa bir süre sonra sizleri görevden alacağı imajı vermişti. Ne dersiniz?
CB tarafından “Dere geçilirken at değiştirilmez” değerlendirmesine maruz kalmanız, daha sonrada Genelkurmay Başkanı ve MSB olarak, sonrasında da AK Parti’den Milletvekili olarak görev yapıyor olmanız, nasıl bir duygu?
Milletvekili Ö.F. Gergerlioğlu eski Org. Akın Öztürk’le hapishanede yaptığı görüşmeyi TBMM’de yaptığı bir konuşmada; A. Öztürk’ün kendisine söylediklerine atfen “16 Temmuz sabah namazını Hulusi Akar ile birlikte kıldık. O kahraman oldu ben hain…” dediğini aktardı. Bu konuda ne dersiniz. Size göre Akın Öztürk hain ve darbenin başı mıydı?
Milletvekili Ö.F. Gergerlioğlu TBMM’de 15 Temmuz’la ilgili hakkınızda konuştuktan sonra, doğal olarak cevap hakkı olan ve cevap vermesi gereken sizdiniz. Ancak öyle olmadı ve sizin yerinize AK Parti Milletvekili Leyla Şahin Usta cevap verdi. Verdiği cevapta “Hulusi Akar’ın mecliste olduğunu ve Gergerlioğluna cevap vermeyeceğini… Hulusi Akar hesap vermeyecek…” gibi cümleler sarf etti. Sizin yerinize cevap veren Milletvekilinden ve sözlerinden ne anlamak lazım? Kamuoyunda haklı olarak, Bir şey mi saklıyorlar? Neden Hulusi Akar kendisi açıklama yapmıyor? Daha fazla açıklama yapmasına fırsat verilmek istenmiyor mu? Gibi sorularının sorulmasına neden oldu. Ne dersiniz?
21 Temmuz 2015’te Genelkurmay sayfasında yayınlanan basın açıklamasında “Org. Akın Öztürk’ün Hv.Kuv.K.ORG. Abidin Ünal’ın ricası ile Akıncı üssüne darbecileri yatıştırmak üzere gittiğini…” yani darbeci olmadığını ifade ediyorsunuz. Hal böyleyken Akın Öztürk, müebbet cezası alıyor. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
Akın Öztürk’ün darbe teşebbüsünde fiili ve hukuki durumu ortada iken, yargılama sonucunu da hep birlikte gördük. Bu durum yaman bir çelişki değil mi?
Darbe yargılamalarında hukuk en ince teferruatlarına göre uygulandı diyorsunuz. Başta arkadaşınız Akın Öztürk’ün ve diğer yargılamaların hukuka ve adalete uygun yapıldığını söyleyecek bilgilere sahip misiniz.? Herhangi bir darbe dosyasını okudunuz mu?
Darbe teşebbüsünden kısa bir süre sonra, 130 generali kurmay subaylarının %80’i, subay astsubay tasfiye sayısı 40 bini bulmuş bir TSK’ için “şimdi daha güçlüyüz…” şeklindeki açıklamalarınız oldu ve böyle bir TSK ile Suriye’ye girilmesi akıllıca bir hareket miydi?
Akın Öztürk Hv. Kuv. Komutanı iken Suriye’ye girilmesinin sakıncalı olacağını söylediği için 15 Temmuz dolayısıyla tutuklandığı ve darbenin bir numarası ilan edildiği, ha keza tutuklanan diğer kadrolarında benzer düşünceleri taşıdığı için tasfiye edildiği söyleniyor, Ne dersiniz?
2015 yılı askeri şurasında MİT’ten gelen bilgiler ışığında Tümg. Mehmet Dişli’nin emekli edilmesi kararlaştırılmıştı, ancak sonra kalsın denildi diyen dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun bu açıklamasına ne diyeceksiniz? Emekli edilmesinden neden vaz geçildi?
Harp okulu öğrencileri, kursiyer teğmenler hatta erbaş ve erler müebbet cezası aldılar. Özellikle ast rütbeli “Emir kulu” niteliğindeki personelin yargılanmasında “iç hizmet kanunu ve yönetmeliği ile diğer askeri mevzuatın dikkate alındığını düşünüyor musunuz?
Astlarınızdan genel olarak iki kelime duyduğunuzu bunlar “emredersiniz ve sağol” kelimeleri olduğunu belirttiniz. Bu kelimeler tüm komutan ast ilişkilerinde en çok yaşanan durum olsa gerek. 15 Temmuz’da da astların durumu böyle iken, yani komutanları “gel” demiş astı da “emredersin” demiş nereye götürdü ise oraya gitmiş. Askerliği boyunca bin kere yaptıkları bu davranışları “astın itaatinin bir göstergesi” iken, 15 Temmuz’da da böyle davranmışlar. Ancak böyle davrandıkları için neden darbe teşebbüsüne katılmak veya darbeci suçu ile cezalandırıldılar?
Siz de 12 Eylül askeri darbesinde genç bir subaydınız. Muhtemelen bu çerçevede TSK’nın bir yerinde görev aldınız. 12 darbeci üst seviye komutanları yargılandı. Ama siz yargılanmadınız. Bu gerçekliğe rağmen Genelkurmay başkanı ve MSB oldunuz. Oysa günümüzde 15 Temmuz’da komutanlarının emrine uyan ast rütbeliler yargılandı ve darbecilikten ağır cezalar aldılar. Bu durum özellikle sizin şahsınızda çok yaman bir çelişki olmuyor mu?
Eski generaller Mehmet Dişli ve Mehmet Partigöç için “kalbim ve beynim dediğiniz iddia ediliyor? Bu söylentinin TSK’ de de çok yaygın olarak konuşulduğu söyleniyor. Bu kişilere bu kadar özel bir güven duyduğunuz, doğrumu?
Mehmet Dişli ve M. Partigöç ile kaç yıl birlikte çalıştınız?
16 Temmuz’da TV’lere çıktığınızda boynunuzun gırtlak kısmında bariz bir kızarıklık vardı. Bu kızarıklık vatandaşlar ve basın yayın tarafından değişik durumlara yorumlandı. Bunlardan bir tanesi de “ümüğünüzün bir kemerle sıkılmış…”olma durumuydu. Gerçekten böyle bir şey oldu mu? Sizin ümüğünüzü sıkacak kadar hareket edebilen TSK’da bir personelin varlığı söz konusu mu? Eğer böyle ise bu kişiyi, yani bir komutanının bir büyüğünün boynunu kemerle sıkan birinin kim olduğunu bilmek, yargılamalarda aldığı cezayı bilmek vatandaşların ve kamuoyunun hakkı değil mi? Ya da bunlar yanlış ise, gerçeği nedir?
Sizin ifadelerinizden; 15 Temmuz Akşamı darbe teşebbüsünün fiilen uygulanmaya başladığını siz arkanız dönük otururken “taburlar, tugaylar hareket etti…” diye konuşmaya başlayan sonra gelip karşınıza oturan ve konuşmaya devam eden Mehmet Dişli, “ harekat başladı başımıza geçin..” diyerek size darbe teşebbüsünü tebliğ ettiği anlaşılıyor. Sonra birlikte Akıncı kışlasına gidiyorsunuz. Orada da sabaha kadar çeşitli diyaloglarınız oluyor. Sabahta bindiğiniz helikopter ile birlikte başbakanlığa birlikte geliyorsunuz. Dişli kendi ifadesiyle o gün saat 16.00’ya kadar mesai yapıyor. Darbeci olarak bildiğiniz bir generali, Akıncı kışlasından başbakanlığa yanınızda neden getirdiniz? Bunlar normal mi?
Başında bulunduğunuz ordunun generallerinin %40, kurmay subayların %80 rütbeli personel(subay-astsubay)in % 30 terör örgütü üyeliğinden ordudan atıldı ve ağır cezalar aldılar. Bir komutan olarak özellikle son 15-20 yılı üst makamlarda görev yapmış bir komutan olarak ne hissediyorsunuz? Burada bir sorumluluğunuz yok mu?
…..
Elbette daha birçok soru sorulabilirdi.
Peki Mehmet Akif Ersoy yukarıda gazeteci olmayan benim tarafımdan hazırlanan sorulardan bir tanesini bile sordu mu? Sormadı. Sorabilir miydi? Elbette sorabilirdi. Gördüğümüz kadarıyla Ersoy yetenekli bir gazeteci. Ancak bu da Ersoy için can alıcı bir durum olurdu. Belki sorabilirdi ama bu sorusu da onun TV’deki sonu olabilirdi. Yani herkes bir şekilde “arafta”, gazeteci Ersoy’da böyle gibi.