Yenidoğan çetesi mağdurları, Narin, Sıla bebek, Şirin Elmas, İzmir’de ölen beş kardeş ve daha niceleri: Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü…
Bugün yani 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Özellikle savaş, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için 20 Kasım 1989 tarihinde ilan edilmiş. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, bu tarihte ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi imzalamış ve 20 Kasım; “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak bugüne gelmiş. Yani bir farkındalık ve mücadele günü.
Çocukların yaşam hakkı, beslenme hakkı, eğitim hakkı gibi temel haklarda duyarlılık ve küresel bir eylem günü. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, her ne kadar savaş, sefalet ve yoksulluğun hüküm sürdüğü ülkeler için düşünülse de bizim ülkemizin bu kategoriye girdiği şüphe götürmez. Savaş yok ama toplumdaki büyük yoksulluk ve adaletsizliğin en büyük mağduru çocuklar.
Milli Eğitim alanına bakıldığında bugün 1 milyona yakın çocuğun okula gitmiyor. Bu çocuklar nerelerde ve neler yapıyor belli değil. Devlet bunları takip edip okula, eğitime neden dahil etmiyor sorusu ortada. 1 Kasım’da İstanbul Şişli’de bir mezarlıkta cesedi bulunan Şirin Elmas Hanilçi de okula gitmeyen bu çocuklardan biriydi. Dilencilik yaptırılıyordu. Bu sırada cinsel istismara uğradı ve katledildi. Eğitim hakkı ihlali devamında yaşam hakkı ihlalini getirdi.
Eğitime dahil olabilenlerin büyük bir kısmında ise beslenme sorunu mevcut. Okullarda çocuklara yemek verilmiyor. Değil yemek temiz bir ortamda eğitim görme imkanına bile sahip değil çoğu çocuk. Okullar açıldıktan aylar sonra bile hala temizlik işçisi, alımı tartışmaları yapılıyor. En son bazı belediyelerin el attığı konuda denetimli serbestlik hükümlülerinin okullara gönderildiğini okuduk.
8 yaşındaki Narin Güran’ın 21 Ağustos’ta kaybedilip günlerce bulunamaması, cesedindeki delil bütünlüğünün bozulması da yaşam hakkı ihlalinin en korkunç örneği. Bir çocuğun ölü bedenini günlerce bulamayan, katili tespit edemeyen adalet. Narin Güran, hem yakınlarının hem de adaletsizliğin kurbanı olarak iki kere hak kaybına uğramış bir çocuk.
İzmir Selçuk’ta 5 kardeş Fadime Nefes (5), Funda Peri (4), Aslan Miraç (3), Masal Işık (2) ve Aras Bulut Akcan (1), bir barakada soba devrilmesi sonucu çıkan yangında öldü. Babaları hapiste, anneleri ise hurda topluyordu. Tahta-teneke bir barakada açlıkla boğuşan 5 kardeşin gıdaya, barınmaya ihtiyacı vardı. Açlık içinde sobanın devrilmesi sonucu yanarak beşi birden öldü. Yoksulluk ve sefaletin en büyük mağdurları. Herkesin ve özellikle devletin gözü önünde yanarak can verdiler.
Tekirdağ’da Sıla bebek, annesinin daha 2 yaşındayken cinsel istismara uğradı. Kaldırıldığı hastanede yaklaşık 1 aylık hayatta kalma mücadelesini kaybetti. Annesinin yanında cinsel istismara ve şiddete uğradı.
Son olarak Yenidoğan Çetesi diye vahşi bir yapı, zihniyet kundakta, anne kucağı görmemiş bebekleri yoğun bakımda öldürdüğünü öğrendik. Türkiye sarsıldı, en ücra yerlerde bile konuşuluyor. Özel hastanelerin rant uğruna, SGK’dan para alabilmek uğruna ve başka bilemediğimiz sebeplerle yenidoğan bebekler ölüme gönderildiği iddia ediliyor. İddianameye göre en az 10 bebeğin böyle öldüğünü biliyoruz. Ama bunlar dışında kaç bebek öldü haberimiz yok.
Ülkemizde savaş yok ama çocuklar için savaş gibi bir ortam var. Hayatta kalabilmek, sağlıklı beslenebilmek, okula gidebilmek hepsi birbirinden zor. Kaldı ki bir çocuğun yaşam hakkı ihlal edildiğinde adaletin yerine gelmesi bile mücadele gerektiriyor. Ve çoğu zaman adalete ulaşılmıyor.
Bu ülkede çürümüşlük kokusu bebek kokusunu bastırıyor. Ve toplum olarak çürümüşlük kokusuna alışıyoruz. Ve en çok kaybeden çocuklar oluyor…