Ülke, öyle sıkıntılı günler yaşıyor ki, adaletsizliğin boyutları sorumlu sorunluların eliyle her yeri sardı.Şimdi de bebek katliamları, devlet denetimlerindeki kurumlarda, canlar yok ediliyor. Bunlar, hukuk devletlerinde olsa yer yerinden oynar. Bizde basın bildirisi ile kınamak adet olmuş. Doğru ise topyekün suç işleyen, bunlarla gizli çıkar ortaklığı kuran karektersizlerle mücadele etmek sorumluluktur.
Ahlaklı toplumlar, ahlaklı rejim üretirler. Kalitesiz ve niteliksiz rejimler, insan kalitesini düşürür, kalitesiz toplum inşa ederler.Otoriter rejimler, haysiyeti ve ahlakı sermaye yaparlar.Bu insan olma vasfına terstir. Sorunlu sorumlular, kişileri aydınlatmıyor, gerçeklerden korkuyor. Geçmiş yılların acılarının yüzleşilmesiyle yaşamanın yönünü değiştirmek gerekirken, daha çok acıları yaşatan bir anlayışı millete sunan, hükmeden, adil olmayan sınıfı oluşturuluyor. Adaletin olmadığı yerde her türlü ahlaksızlık, kötülük, kin, nefret üretilir. Geldiğimiz nokta bu. İbadet namına kalkıp oturana bile güvenimiz yok oldu. Fenerle gündüz adam arar hale geldik. Her şeyin parayla ölçüldüğü, statü değişiminin, insani değer ve vasıflarının önüne geçtiği, liyakatin değil, biatın öne alındığı, adam kayırmanın, gurur, kibir, ihtiras, benlik, çekememezlik, bencillik duygularının öne çıktığı, domuzlaşan haramzadelerin, cinayetleri bile pazarlık unsuru yapıldığı adaletsiz bir yönetimden ne beklenir ki?
Ziya Paşa siyasetçilere ve yöneticilere kızarak;
Asiyab-ı devleti(devletin değirmenini) bir harda(eşek) olsa döndürür.
Şair Eşref de cevap verir;
Döndürür ama mili kırar, çarkı harabeye döndürür.
Neyzen Tevfik de,
Öyle harlar koştular ki, asiyab-ı devlete(devletin değirmeni)
Birbirini çiğnemekten, dolap-ı devlet dönmüyor.
Devrinde ülkenin halini anlatmış, bugün farklı mı?
Mevkiyle, rantı paylaşanlar acıları paylaşmaz, çünkü acıları yaratanlar kendileri.
Russel Gough, “Doğru ve iyi olanı bilmekle, bunu yapmak arasındaki en önemli bağlantı, bunları yapacak karektere sahip olmaktır” der. Karakter, kaderi doğurur. Suçları saklamak ve korumak yeni suçları doğurur. Öyle bir ülke yönetimi var ki, kimi suçları ile yükseliyor, kimileri de ahlakları, liyakatları ile yargılanıyor. Zulümle yönetilen bir ülkede adalet, akıl, bilim, hukuk olmaz.
2023 yılında iktidarın kanunlaştırdığı infaz indirim maddeleri, “kasten öldürme, dolandırıcılık, uyuşturucu ticareti, cinsel suçları korumalarının” altında yatan bugünün hukuksuzlukları değil mi?
Düşünür, sanatçı, gazeteci, liyakatli insanlardan, korkan bu iktidar, bunlara cezaevlerini gösterirken, suçlulara, mafyaya, kara para aklayanlara, kamuyu soyanlara boy, boy resimlerle görüntü veriyor. Ülkenin getirildiği nokta bu. Hapishanelerde işkenceler, ölümler, tecavüzler, adam kaçırmalar, gündemde iken bunları araştıran, soruşturan var mı? Muhalefet bile bunlara karşı meşru eylemleri ile toplumu harekete geçirmiyor.
İlginçtir, Özgür Özel, “Feto mallarına çöktüğünüz gibi bu hastanelerede çökün” diyor. “Erdoğan’a söyledim, generalları hapisten çıkarmasını rica ettim” dediği gibi. Hukuk kişilerin emrine mi tabi? Siyasette bu millet, bunlara mı güvenecek.Devletin tüm kurumlarını çökerttiler, görev yapamaz haldeler. Devlet imkanlarını, tuzak aracı yaparak ötekileri yok eden bir anlayıştan bebeklerin, canların yaşatılması beklenebilir mi?
Bilgi yönetimi, kurallı ve ahlaklı yasalara uyan toplum yaratır. Gayri meşru kazanç konforunun, haramın, adaletsizliğin değil, huzurun ve ahlakın temellerini inşa eder. Gelecek nesillere iyilikler bırakır.
Platon’un felsefesinde siyaset anlayışı bütünü seven, birlikten yana, insan merkezlidir. Devlet, insan ruhunu parçalamaz, ayrım yapmaz. İleri kültürler, kendi sorunlarını, kendi kültürleri ve kurumları ile çözer, geri kültürlerde, kendi sorunlarına yeni sorunlar katar. Bu iktidar, sorun yaratıyor, çözmüyor.
Adaletsizliklerini,ideoloji ve dinle, kapatma örtüsü yapıyor. Suretleri ile siretleri farklı. Bunlar beka sorunudur.