21 Aralık 2024, Cumartesi

Yaşamak var, yaşatmak niçin düşünülmez?

Hasan Ali Yücel’in “İyi Vatandaş, İyi İnsan” adlı eserinde, “Hak ve Vazife” kavramı üzerinde dururken, hak; kendini yaşatmaktır, vazife ise ötekini yaşatmaktır, diyor. Öteki, diğeri, kültürel haklar, doğal haklar, canlılar, ormanlar ve daha çokları. Yani ‘vazife daha da önemlidir’ diyor. Günümüz dünyasına baktığımızda gördüğümüz ve yaşadığımız olaylar böyle mi? Kimlikten, ideolojiden, adaletsizliklerden, inançtan, kibirden, güçten dolayı ötekini yok et anlayışı daha hakim. Temelde de bilincin vazife görevinde gelişmemesindendir. Ben yaşayayım diğerleri yok olsun anlayışı. Kendi hayatının garantisinin devamlı sabit kalacağı zannediliyor.

Temel anlayışta da adaletsizlik yatıyor. Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadan da istediğimiz gibi gidemeyiz. Çevremizde olup bitenlere bakınca güç elinde bulunduranlar yandaşı ya sırtında taşıyor ya ötekini de ayaklarının altında eziyor, yan yana yürümeyi düşünmüyor, ders de almıyor. Gayri meşru muhabbetlerin de acılarını yaşıyor veya yaşatıyoruz. Vedat Türkali, Bir Gün Tek Başına romanında “sağı ile solu ile ayrımcılıklarla ülkenin yalancı tanıklar kahvesine dönüştüğü”nden bahseder. Günümüzde bunlar olmuyor mu? Prof. Dr. İzzet Özgenç Hocanın tabiriyle, saray çakallarının düzeninden, bu millete vazife için çaba görülür mü? Sonlarını düşünülmeyenler, hatalarını artırarak zulme devamı, kurtuluş zannederler. Kant, “demokratik toplum, muhafazakarlığı reddeden değil, ona yer açan, ama kendisi muhafazakar olmayan, onu aşan, rasyonel bir toplumdur” der.

Çok ilginçtir, yanı başımızda Suriye olayları olurken, herkes kendi penceresinden kazanç aktörlüğünün peşinde koşturuyor. Rasyonellik bir tarafta. Esad ve ailesinin dünkü güç sahipliği, hukuksuzlukları, olumsuzluklar, yaptırımları, kinleri, nefretleri, karşı kin ve nefretleri oluşturdu. Kimler, kimlerle beraber, bakınca bunları görmek mümkün. HTŞ lideri Colani, geçmişin kin ve zulmünden yeşermemiş mi? Ölüm fermanı verilmiş biri şimdi, Batı’ya ve ittifak ülkelerine ılımlı mesajlar veriyor. Keza Mazlum Kobani, ABD tarafından yemin törenine davet ediliyor. Yani burada önemli olan çıkarlar ön planda. Ancak bu olaylardan, ders almak önemli. O halde ülkemizde bugünün iktidarı halen toplumu her alanda ayrıştırmaya devam ederse, adaletsizlik her yere sıçrarsa, bir gün, Suriye’nin başına gelenler, olmasını istemeyiz ama, bu kafalarla gidilirse, olmama garantisi var mı? Bu iktidarın aklını başına alması gerekir. Ülkede muhalefeti ile sivil toplum kuruluşları ile müzakerelerle toplumsal barışı getirmesi gerekir. Yoksa adaletsiz uygulamaların zulmü, kurumları çeteleştirir. Kin ve nefret, üretenleri de sarsar. Ülke hukuk düzeniyle yasal iradeye dönmesi, ülke menfaati içindir. Keyfi idare ile toplumda suçu, suçluyu, kötülüğü, baş tacı edip iyiliği ve erdemi cezalandırdığı sürece, Esad’ın başına gelenlerin daha beterinin bu yönetimin başına, gelmeyeceğinin garantisi yok. Temennimiz akıl, bilim, hukuk, demokrasi ve ahlak rehberliğinde vazife kavramını yerine getiren bir yönetim anlayışına dönülsün. Zaman çok geç olmasın. Toplumsal barışın önemi burada yatıyor. Koltuklar hiç kimseye baki değildir. “Yalanlarla, entrikalarla, çok ileriye gidersiniz ama, geriye dönemezsiniz der Dostoyevski”. Devlet yönetimi” kurumların önemini yitirdiği, iyi bir geleceğin anahtarlarının, tartışmalı olduğu geçiş dönemlerinde en gerekli şey, buhranlı yollardan, çözüm için adaletle çıkış yollarını arayandır. Siyasal suç tayinleri ve üretimleri, hukuktan ayrılırsa, neticesi karanlık olur. Esad ve benzerleri ortada. Felaketi görmeyenler, ders almayanlar, yaşattıklarını, yaşarlar. Düşüncenin, haklı eylemlerin, hür basının, aydınların, zulümle yok edildiği bir ülkede huzur olmaz. Aklın görevi iyi düşünmek, iyi okumak, iyi eylemde bulunmaktır. Akıbetinizin iyi veya kötü olmasını, kaderinizi, karakteriniz getirir.

Köşe Yazıları

tümü

Gündem