Değerli dostlarım;
Beşiktaş Belediye Başkanı‘nın tutuklanmasına tepki gösteren CHP’ye yönelik verdiği cevapta ‘Turpun büyüğü heybede” diye bir cevap vermişti Erdoğan.
Bu bir işaret fişeğiydi ve artık ateşlenmişti.
Cumhurbaşkanı, AK Parti seçmenini bir arada tutabilmek ve 31 Mart seçim yenilgilerinin etkisini silmek için rakiplerle ‘çatışma’ stratejisini uygulamaya koymuştu.
Feleğin dönüp dolaşıp geldiği noktaya bakın ki şu anda kavga ettiği CHP 2003 yılındaki AKP’nin iktidar olduğu dönemde partinin genel başkanı olan şimdiki Cumhurbaşkanı seçime girememiş ve dışarda kalmış iken dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “İktidar olmuş bir partinin genel başkanının Meclis dışında kalması demokrasi ile bağdaşmaz’ demiş ve Erdoğan’ın Siirt’ten Milletvekili seçilmesinde önemli bir etki yaratmıştı. Şimdi ise iktidar kendisine muhalif olabilecek kişileri siyasi olarak yok etme çabası içerisinde bulunmaktan hiç kaçınmıyor.
Demek ki siyaset bu kadar kirlenmiş, dün neydi bugün ne olmuş?
Köprünün altından çok sular aktı. Bazen temiz bazen kirli ama bu siyasi akıntı hiç durmadan devam ediyor. Siyasiler birbirlerine hakaret ediyor, iktidar işine gelmeyen eleştirilere hemen Yargı gücünü kullanarak cevap veriyor. Özellikle de CHP’yi yolsuzlukla suçlayarak köşeye sıkıştırmak isterken arkasına hiç bakmıyor. Oysaki AKP’li belediyelerdeki yolsuzlukları bu millet henüz unutmadı. Bülent Arınç, AKP Ankara eski Belediye Başkanı Melih Gökçek için ‘Ankara’yı parsel parsel sattılar’ dememiş miydi?
Hemen şunu belirtmeliyim ki kim olursa olsun, isterse babamın oğlu olsun yolsuzluk ve hırsızlığım karşısında olduğumu beni tanıyan herkes bilir. Elbette yolsuzluk varsa üzerine gidilecek ama akıllarda ‘bu siyasi bir hesaplaşmadır’ fikri gelmeyecek. Oysaki bugün yapılan hesaplaşmanın ‘siyasi ‘ olduğu büyük ağırlıklı olan ilk düşüncedir.
Siyasetin ekmeği sözdür. Siyaset biraz sabır, biraz hoşgörü ve önemli bir bölümü de ‘eleştiri’dir. Siyasette hesaplama yeri adliye koridorları değil, milletin iradesini yansıtacağı seçim sandıkları olmalıdır.
Demokrasiler, siyaset olmadan olmaz. Demokrasi ise fikirlerin çarpışmasından doğan en doğru yönetim biçimidir.
İktidarların tek görevi ülkenin ekonomisini geliştirmek değil, fikir ve düşüncelerinde serbestçe söylenebildiği ve tartışıldığı alanlar olmalıdır.
Özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı demokrasinin ülkemizde bütün kurum ve kuralları ile yerleşmedikten sonra demokrasiden bahsedemeyiz. Bizim toplumsal barışa ihtiyacımızın olduğu bir süreçte bu barışın ancak adalet ile sağlanacağı asla unutulmamalıdır.