Geçtiğimiz hafta magazin hiç olmadığı kadar sosyal medyanın gündemiydi. Önce zenginin parası züğürdün çenesini yordu;
Rahmetli Ferdi Tayfur’un bıraktığı mal varlığını konuştuk. Rahmetli arkasında 86 daire, 7 villa, Marmaris’te yarımada ve birçok gayrimenkul bırakmış.
‘Yaklaşık 3 milyar TL’lik mirasının 5 çocuğu arasında paylaştırılacağı düşünülüyormuş.’
Sanatçı küs kavgalı olduğu çocuğu için hiç bir şey demeyip, adil şekilde paylaşılması için mirasını ortaya bırakıp göçtüğü anlaşılıyor.
Yani miktar böyle büyük olunca herkesin dilinde; nasıl kazanıldığı, bu kazancın normal olup olmadığı… YouTube’a girdiğinizde Ferdi Tayfur yazınca çıkan şarkılar sıralanınca…Arabesk dinleyicisi olmayanların bile hemen hepsini bildiği şarkılar…
Filmler, konserler, kasetler vs. O eski kaset savaşları ve milyonları bulan satışlar. Dile kolay 79 yıllık ömür. Anormal gelmiyor yani. Kıbrıs kumarhanelerinde yemeyip yatırım yapınca neden olmasın. Olmuştur. Çocuklarına helal olsun ne diyelim.
Ayşe Barım ve ünlüler olayı
Gelelim diğer mevzuya. O da onların derdi de bizi pek gerdi. Malum dizi sektöründe bir Ayşe Barım olayı var. Menajerlik dünyası savaşları gibi adeta. Bir dizi de buradan çıkar.
Adını yüzünün sık sık medyada, sosyal medyada gördüğümüz pek ünlü dizi oyuncularının yani kocaman kocaman yazalım “SANATÇILARIMIZ” hedef halinde. ID Menajerlik şirketinin sahibi menajer Ayşe Barım ile ilgili sektörde tekelleşme, kendi ajansı dışında başka oyunculara hayat hakkı tanımama gibi iddialar günlerdir havalarda uçuşuyor. Dizi oyuncusu, reklam yüzü vs bir kaşesi milyonlar tutan oyuncular özellikle etik olarak büyük suçlamalara karşı karşıya. Olay sadece sosyal medyadaki tartışmadan da ibaret değil. Olaya savcılık el atmış durumda. Ayşe Barım hakkında re’sen soruşturma başlatıldı.
Oysa onlar makyajlarını yapıp davetlerde boy gösterir, gülümseyen fotoğraf verir, sonra lüks evlerindeki rahat koltuklarına çekilirler ve hayat sakin, huzurlu devam eder. En büyük dertleri aşk skandallarına karışmak ya da rüküş görünmektir. Arada ailevi küçük sorunlar da çıkabilir. Ama neticede dünya yansa onlar kendi havasında. Şimdi onları mı savunalım yani. Diğer dertlerimizde bizimle dertlenmeyen, ekonomi sıkıntısı bilmeyen, yargılanan gazetecilerden haberi olmayan, haksız tutuklamaları umursamayan o kitleyi hukuk adına savunalım mı? Toplumsal destek istiyorlar mı? Sadece her akşam TV’den arzı endam ettikleri için onları ölesiye savunalım mı?
Tartışmada Serenay Sarıkaya ismi öne çıkıyor. Sarıkaya’nın özel hayatından oyunculuğuna, sevgililerine kadar çok ağır ifadeler var. Oysa Serenay sadece bir sembol. Serenay Sarıkaya’nın topluma dair söylediği tek sözü, tavrı var mı… Ünlülerin toplumla aralarında oluşturdukları uçurum.. O uçurumun öte yakasında ekonomik sorunlar, intiharlar, haksız tutuklanan insanlar…
Bakın oyuncu grubu büyük çoğunluk o kadar bencil ki bu yazıma bile konu oldular. Oysa ben “sadece hukuk ölmüyor, hukukçular da ölüyor, hem de her gün” diye yazacaktım. Dün Adana’da intihar eden savcı adayı Mithat Can Yalman, 10 gün önce intihar eden İstanbul Barosu üyesi avukat Mert Akdoğan… Hepsi hukuksuz düzenin kurbanın.. Haberlerde, “Girdiği hakim-savcılık sınavında yüksek puan almasına karşın mülakatta elenen Akdoğan’ın uğradığı haksızlığı kabullenemediği ifade edildi.” deniyor.
Sanatçı dostlarımız hukuklarının korunmasını istiyor şimdi. Onları koruyacak, savunacak olan öldü.