Son günlerde gerçek gündem, vesayetin gündeminin arkasında kaldı. Ortadoğu’da gelişmeler, ekonomi, hukuk, açlık, savunma sıkıntıları, güvenlik, kurumların çöküşü, TBMM’nin işlevinin yok edilişi, daha çok olumsuzluklar var iken dış olaylar da ülkeyi hazırlıksız yakaladı. İdarenin zayıf halinin sıkıntıları daha da artacak gibi. Yani çorbada her şey var, tadı yok. Keyfiliğin yönetiminde müzakere kavramı yok edilince, yanlış bilgiler pazarı oldu ülke. Ülkeyi kim, nasıl yönetiyor söylemleri artmaya başladı? Bunlara bakınca Bahçeli’nin terörist başı Öcalan söylemleri ve görüşülsün talepleri, saray danışmanının konuşmaları siyaseten itibar kaybına neden olduğunu bildikleri halde, mecburiyetin getirdiği sıkıntıların gerekçeleri önemlidir.
Dış faktörlerin, iç baskısı ülkeyi hangi yörüngeye götürecek ilerde göreceğiz. “Aptallar tehlikeyi başına gelince anlar, bilgeler de tehlikeyi başına gelmeden önce anlar ve tedbir alır” önemli bir tespittir. Ünlü düşünür HAYEK’ten. Asla önüne geçilmeyecek hiç bir gelişme mevcut olmadığından, tarih hiç bir zaman aynen tekerrür etmese bile, maziye bakarak tekrar aynı hale düşmemek için ne yapmak lazım geldiğini bir dereceye kadar öğrenmemiz gerekir. Tehlikeyi ancak vaktinde anlamak suretiyle önleyebiliriz. Yoksa savaş, deneyimsizlere tatlı gelir, kimine acı ama sonları felaket olabilir. Yöneticiler, yaşadıkları dönemlere damga vuran hareketlerin, başlangıç noktasını tam olarak göremiyor ve tanımlayamıyorsa riskini millet yaşar. Davranışlarında özgür olmayanlar, düşüncelerinde özgür olamazlar. Yönetim fırsatçı, kendine faydacı, kendilerini uyaranları tasfiyeci anlayışı ile yönettiği insanlara ne fayda sağlayabilir ki? Keyfiliğin yönetiminde yaşamak, zindanda yaşamaktır. Ülke içinde ve dışında savaş söylemleri artarken, bu iktidar iç barışı nasıl sağlayacak, hangi tedbirde güven veriyor? Tüm müzakere alanlarını kaybederken, Öcalan’dan hangi faydayı sağlayacak. Sorun yaratanlardan, sorun çözümü olur mu? Söylemlere bakınca,kim bunlar diye, ülkeyi yönetenlerin sahibini arar olduk. Asıl bu işlerin sahibi kim?
Zamanında Kadı Zade Mehmet Efendi’den alıntı; Nasrettin Hoca çift sürerken, küçük öküz hareket ettikçe, Hoca, büyük öküzü dövermiş. Hocaya ‘niçin’ dediklerinde, cevabı ilginç, ‘büyük öküz işaret etmedikçe, küçük hareket etmez’ diyor.Ülkede görünenler üzerinden olaylara bakılıyor. Görünmeyen, etkili güçlere bakılmadıkça bu işler anlaşılmaz. Bunlara bakınca, düşünüre sormuşlar ‘sizce zor olan nedir?’ Cevabı, “anlamayana, anlatmak” demiş. İşte bu halde bir yönetim neyi çözecek. Kontrol çözümsüzlerin elinde. Ne söylediğin değil, ne anladığına bakmak gerekir. SPİNOZA, bilgiden bahsederken “ duygusal, akılsal, sezgi ve hislerle, olanı ortaya kor. Akılsal olan hakikati ve riskleri görür, tehlikenin büyüklüğüne göre tedbir alır. Şu anki gelişmelere bakınca, Rusya’nın mı, ABD’nin mi, İsrail’in mi, İngiltere’nin mi hangi ülkelerin limanına yelken açıyorsunuz? Yapılan işleriniz ve rotanızı çizerken hiç bir rüzgarın size uygun olmadığını bilmiyorsanız, sonuç ülkeye fayda getirmez. Başarı varış noktası değil, doğru yolda yürümektir. İçeride farklı dışarıda farklı görünüşlerin sıkıntısı görülüyor. Antropologların tespiti, karakterler dik yürümekle kazanılır, diz çökmekle değil derler. Dik yürümenin de yolu da akılla, bilimle, ahlakla, adaletle, ekonomide, teknolojide, refahta, kalkınmada, diplomaside etkinlikle olur. Yoksa sizi sadece kullanırlar. Arada kalıp çırpınırsınız! Tüm senaryolarda hazırlıklı olmanın yolu, her alanda güçlülükten geçer. İdarecilerin ahlaklı ve erdemli olmasından, riskler atlatılabilir. Ülke içte ve dışta huzurlu bir şekilde yaşayacaksa, kararları alanlarla, yurttaşların mutabakatı esastır. Müzakere alanlarından korkmamak gerekir. İktidarı, muhalefeti ile bu işler TBMM de müzakere edilmelidir. Tehlikenin boyutu büyük, pişmanlık fayda getirmez. Müzakereyi uzmanlarca genişletmek önemli. Karanlıklarda aradığını, arasan da bulamazsın.