21 Aralık 2024, Cumartesi

Statü, insan olmayı sağlar mı?

İnsan, doğuş itibarı ile bazı tercihlerin içerisinde bulur kendini. İsmi, kimliği, coğrafyası, rengi bunu gösterir. Bu donanımın gereğidir, inanç ve ilim açısından. Bu değişim zaman, mekan, toplum, coğrafya, gelişim oldukça müspet veya menfi alanlara tercihlerini rüşt halinde, bazen de şartların da etkisi ile değişikliğe uğrayabiliyor. Burada önemli olan ahlaksızlığın hüküm sürdüğü ortamlarda, ahlaklı olabilmektir. Donanımı iyide, ahlakta kazanıma çevirmek.

Her masum görünüm, masumiyeti onaylamaz. İnsanı insan yapan, yücelten de budur. Ahlak, kendi maksadı için, irade terbiyesi pozitifse, hiç bir şeye ihtiyaç duymaz. İnsan ahlakı, hayatın her safhasında, insanın önüne koyduğu olgular karşısındaki tavrı ile ölçülür. Suret, dış görünüş, aidiyet, ideolojik bağ, siyasi görüş, işaretler, kimlik, mahallecilik, mal, makam, servet, onu yüceltmez. Temel nokta, insanlık, bu alanlara değer verir. Takvadaki üstünlük de erdemli ve ahlaklı olmaktır. İyilerin tercihi, kötülerin karşısıdır. Herhangi bir ahlaksızlık ve kirli ilişkilerin mensubu, herhangi bir mahalleden, ideolojiden, dini gruptan, inançtan da olsa onu temize çıkarmaz.

“Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma Zer-düz palan vursan, eşek yine eşektir.” Ziya Paşa, ‘eşeğe altın semer de vursan, yine eşektir’ diyor. Yani, hırsız, soyguncu, ahlaksız, yalancı, başı takkeli olsa, dili Kuran okusa, ideolojisi, kimliği, rengi, siyasi görüşü, sağcısı, solcusu, Türk’ü, Kürdü, inancı, mezhebi, milliyetçisi, devrimcisi, Kemalist’i, gericisi, çağdaşı ne olursa olsun onu temize çıkarmaz. Asıl olan bu düşüncelerin sahipleri ahlaklı ise, mensubu oldukları temsil alanlarına değer katar. Günümüzde, öyle insanlar vardır ki, her statüden de olsa her kirliliğin mensubu değerlerin altına sığınarak ahlaksızlıklarını gizlediklerini zannediyorlar. Hak yiyorlar, cinayet işliyorlar, her türlü gayri meşru işleri yapıyorlar, ama kendilerini bir mensubiyetin üyesi olmakla taraf toplayabiliyorlar. Bu anlayış cahiliye döneminin anlayışıdır.

Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın hatıralarından okudum, devrinin pisliklerinden öyle şikayetçi idi ki, oğluna vasiyetinde, oğlunun adını koyarken, ülkenin pisliklere battığını, az su ile bu pisliklerin temizlenemeyeceğini, Deniz koydum ki adını oğlum, sen temizlersin dediği çaresizliğin, üzüntünün isyanıdır.

Bugünler öyle değil mi? Cinayetler, ahlaksızlıklar, soygunlar, adaletsizlikler, skandallar, mensubiyetin, gücün görünümleri ile kapatılıyor. Yani yanlışta, doğru aramak, doğruda, yanlış aramanın yolları ahlaksızlığı getiriyor. Ayrışmaların, kibrin, övünmelerin, arttırmada yarışmaların(et-tekasür), örtüsü, aidiyet duyguları ile kapatılıyor. ‘Kaportalar süslü, cilalı, motor arızalı’ der Prof. Dr. Niyazi Kahveci. Bu türler, ülkede en yetkili makamda da olsa; kurt, kümese bekçi de olsa orda adil bir düzen olmaz. İşte kaderimizi belirleyecek seçimlerimiz, suretle, aidiyetlerle, statülerle, inançlarla, örgüt mensubiyetleri ile değil adaletli yaptırımlara bakarak olmalıdır.

Niceleri vardır ki, başı takkeli, dilleri Kuran okur, yalan söyler, çıkar dönekleridir, kalpleri kin, fesat, yalan, pislik üretir. Asıl bunları bilmek ve idare alanlarına yaklaştırmamak görev ve sorumluluğumuz olmalıdır. Karakterimiz neyse, kaderimizi belirler. Bülbül güle, karga çöplüğe konar.

Akıl fukaralığından, kirliliğinden, aklın hür ve iyide zenginliğine, yönelme tercihimiz, insanlığımıza katkı üretir. Akıl, bilim, demokrasi, hukuk, ahlak tercihimizi iyiye ve faydalıya yöneltir.

Köşe Yazıları

tümü

Gündem