12 Mart 2025, Çarşamba

Geçti beyler, geçti…

Değerli dostlarım;

Atalarımız der ki ‘Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir’.

30 Ağustos Zafer Bayramından sonra Türk Silahlı Kuvvetlerine ‘teğmen’ olarak katılan değerli  teğmenlerimizin tören bittikten sonra ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz‘ diye  gösteri yapmaları, 30 yıldır süregelen ‘Kılıç Çekme’ gösterileri sonucu birileri çok rahatsız  olmuş ve TV’ler e ‘bu kılıçları kime çekiyorsunuz; bunlar Türk Ordusundan temizlenecek’ demesinden sonra nihayet Yüksek Askeri Disiplin Kurulu Cumhurbaşkanınım emrini yerine getirdi ve Atatürkçü Teğmenleri ordudan uzaklaştırdı.

MSB açıklamasında diyor ki ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nde disiplin vazgeçilmez unsurlarımızdan birisidir’. 

O zaman sormak gerek, ‘Cübbeli General’ için niye aynı hassasiyeti göstermediniz?

Çünkü  o general fiil ve eylemleri ile Atatürk düşüncesine karşı ama sizin düşüncelerinize yakındı da ondan olmasın?

Bu  tepmenler, dönemlerinin birincileri olmuş çok başarılı ve gurur duyulacak yeteneklere sahip olmalarına rağmen “suç olmayan bir eğlenceyi suç kabul edilerek ordudan uzaklaştırılması hukuka aykırı olduğu gibi ‘adaletin, herkesin hukuku olması gerekirken güçlülerin hukuku’ olmaya dönüşmesine fırsat verdiniz..

Sorun şurada:

Türkiye bir sistem değişikliğine gitti.

Birincisi; önce Anayasa’da değişiklik yapılarak Başkanlık sistemine geçildi. Sistemin bir denetleyicisi ve kontrolü yoktu. Başkan her istediğini sorumluluk duymadan yapabiliyordu.

İkincisi; Cumhurbaşkanının partili olması yönünde karar çıkarıldı ve  Cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı oldu. Siyasette her parti  kendi mensuplarını korur düşüncesi hakim olduğundan Cumhurbaşkanı istediği zaman Cumhurbaşkanlığı titrini koruyabiliyor, işine gelmeyen eleştirilerde hemen ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davası açılıyordu. Vatandaş AKP Genel Başkanını eleştirse bile bu ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ kabul edilerek hemen soruşturma açılabiliyordu. Vatandaşın eleştiri hakkı böylece elinden alınmış oldu.

Üçüncüsü; Cumhurbaşkanı Yasama, Yürütme ve Yargı’nın bütün eylem ve işlemleri için önceden karar bildirerek İhsas-ı Rey bildiriyordu. Teğmenler davasında da ‘bunlar ordudan temizlenecek ‘ diyerek kararını önceden açıklamamış mıydı? Bu ise yargı üzerinde  fiilen  etki ediyordu…

Dördüncüsü ise; Yargının verdiği kararları beğenmeyen siyasi iktidar Yürütme yetkisini kullanarak hakim ve savcıların yerlerini değiştirmekten çekinmiyordu.

 İktidarın  istemediği yönde bir karara imza atan  yargı mensuplarının yerleri değiştirilerek dolaylı yönden işlerine müdahale ediliyor ve onları iktidarın  isteklerini yerine getirmeye mecbur bırakılıyordu.

Ne diyordu Cumhurbaşkanı; “Ben Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum ve kararlarına da uymuyorum.” Bu durum yargının üzerindeki etkinin en önemli göstergesiydi.

Bütün bunlar olup biterken;

Yine Atalarımızın bir sözünü söyleyeyim:

‘Sükut ikrardan gelir’ Yani susmak, yapılanların zımmen onaylamak demektir. 

Millet olarak hep birlikte sustuk ve  sessiz kaldık.

Şimdi şikayet etme hakkımız  kalmamıştır.

Özetle:

Seçimlerde;

Başkanlık sisteminde ‘evet’  dedik.

Üç milyona yakın mühürsüz oyun geçerli kabul edilmesine; bir zarftan çıkan  üç oyun doğru, bir oyun hatalı çıkması gibi garabete sesiz kaldık.

Devleti temsil etmesi gereken herkesin Cumhurbaşkanı olduğunu zannettiğimizin  partili Cumhurbaşkanı olmasını  alkışladık.

Yolsuzlukları, haksızlıkları görmemeye, itiraz etmemeye ses çıkarmadık.

Bir taraf çöplerden ve pazar artıklarından yiyecek ararken bir kısım insanların aşırı zenginleşmesine sadece imrenerek baktık;

Partizanlığın  artık hesap edilemeyecek hale gelmesine aldırmadık.

Sınavlarda yüksek puan alan adayların mülakatlarda elenmesini hiç önemsemedik.

Kadın cinayetlerinin artmasına, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edilmesi davasında tecavüz edenin kardeşinin milletvekili olması sonucu kanunen çocuk sayılan zavallı için ‘rızası vardı’ diyebilenlere Bakan ve savcıya kafamızı kaldıramadık.

Birilerinin sürekli vergi borçları silinirken fakir fukaraya  yapılan cüz’i yardımları çok fazla para verilmiş gibi anlatan Bakanlara sessiz kaldık.

50 bin kişinin katili için ‘Sayın Öcalan’ diyenleri  duymazdan geldik.

Daha önce yapılan ‘Çözüm Süreci’nde olanları hatırlayın bakalım. ‘Çadır Mahkemeleri’ kimler için kuruldu?

Yetmedi şimdi de birileri diyor ki ‘Gelsin DEM Partisi Grubunda konuşsun, PKK Terör örgütünün lağvedildiğini söylesin’ dediğini de kulaklarınızla işittiniz.

Ülkenin aydınları(!) zenginleri (!), okumuşları(!)  seçmenini satan ve parti değiştiren vekiller, yönetim bürokrasisi sakın sesinizi çıkarmayın. Bu son hepimizin sonu..

Ne demişti Cumhurbaşkanı: “Atı alan Üsküdar’ı geçti”

Geçti beyler, geçti.

Artık ağlamaya, sızlamaya hakkınız yok. Şikayet de etmemelisiniz. Ne zaman aklınız başınızdan gelirse o zaman konuşursunuz.

Köşe Yazıları

tümü

Gündem