Misyonerlerin hedefi İslam’ı yozlaştırmak, böylece Müslümanları dinsizliğe davet etmektir. Nitekim Rahip Samuel Zwemer’in zamanında bir konuşmasında verdiği talimatlar, son derece dikkat çekicidir. Şöyle ki:
• Sizden Müslümanları Hıristiyan yapmanızı istemiyoruz.
• Sizin asıl göreviniz Müslümanları İslam dininden uzaklaştırmaktır.
• Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar ama Hıristiyan gibi yaşasınlar.
• Bunu (bu çalışmaları) çağdaşlık adı altında yapın.
• Allah’ı ve peygamberi tanımayan bir nesil, büyük işlerle, idarelerle uğraşmaz. İdealsiz, dinsiz, mefkûresiz yaşasınlar.
• Rahatı, tembelliği, parayı ve nefislerini sever, arzu ve şehvetlerini tatmin için uğraşırlar.
• Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp, durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim.
• İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.
• Bir Müslüman’ın doğumundan ölümüne kadar kimliğinde Müslüman yazabilir, fakat bir Hıristiyan gibi yaşayarak, cami önündeki teneşire yatmalıdır.
• Kiliseye gelmesine gerek yok, varsın camiye gitsin. Ama bir Müslüman’ı hayatı boyunca Hıristiyan gibi yaşatmalıyız.
Mensubu olduğu dini anlayışa gelecek olursak; bu medeniyet anlayışı önce insanı putlaştırmıştır. Yaradan ile yaratılan arasındaki bağları koparmıştır. Bu medeniyet ateizmi ve böylece inançsızlığı doğurmuştur.
Ayrıca toplumun temeli olan aileyi darbelemiş ve günümüzdeki aile perişanlığına sebebiyet vermiştir. Ar ve hayâ denilen faziletlerin pabucunu dama atmış durumdadır. Parayı da modayı da putlaştırmıştır. Eşcinselleri elan kiliselerinde evlendirmektedirler. Bunların ülkelerinde ahlak sükût etmiştir.
Bunlar materyalist, sömürücü ve sömürgecidir. Batı medeniyetinin elbette pozitif yönü vardır ama kadını reklam, zevk, seks vasıtası haline getirmiştir. Batı medeniyeti anneye, babaya gereken sevgi ve hürmeti ortadan kaldırmıştır. Bugün bile Fransa’da çocukların % 50’den fazlası nikâhsız birlikteliklerden meydana gelmiş durumdadır.Batı medeniyeti nihilizmle gençlerimizi, feminizmle aile yuvamızı, laisizmle de dini anlayışımızı çığırından çıkarmış, deizm ise moda haline gelmiştir. Batı medeniyeti çoktan çürümüş ama buna rağmen elan Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çırpınıp, durmaktadır.
Diğer taraftan belirtelim ki, batı medeniyeti Siyonist ve sömürgeci, kapitalist ve faizci bir hareketin adıdır. Batı medeniyetinin amacı, evrensellik düşüncesi adı altında insanları tek din, tek dil, tek kültür ve tek vatan altında birleştirme heyecanıdır.
Aslında batı medeniyetinin ahlaki, kültürel tüm değerlerini, ülkemizdeki insanların kahır ekseriyeti kendi hayatlarına uygulamaktadırlar. Manevi çöküşün bütün kapıları açılmış, kadın, erkek medenileşme(!) adına tüm milli ve manevi değerlerinden kopmuş durumdadır. Giyimlerinden tutun, argoya varan konuşmalar, ahlak batakhanelerinin, kulüplerin her gece dolup taşması bunun teyididir. Asrilik adına kadınlarımız yatak kıyafeti ile toplantılara katılmakta, lüks oteller dolup taşmaktadır. Deniz kenarları, plajlar çığırından çıkmış insanlar tarafından işgal edilmiştir.
Bütün bu sapkınlıklara karşı ana-baba suskun, devlet suskun, dini nasihatlerde bulunanlar suskun, bürokrasi suskun, inanan insanlar suskun. Sadece kepazelikler ortalıklarda… Bu tavırlara karşı susmak, iman zaafından ileri gelmektedir.
Peygamber efendimiz mealen buyurmaktadır ki; “Benim ümmetimden bir topluluk kendilerine karşı çıkanlara aldırmadan, sürekli hak üzere hareket ederler.” Her konuda cihada devam ederler, neticede de Allah’ın izni ile onlar galip gelecektir.
Ayrıca Allah buyuruyor ki; “Ey Muhammed! Hevâ ve hevesini tanrı edinen, bilgisi olduğu halde Allah’ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü?
Onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?” (Câsiye/23)
Bu açık ve net hükümlere rağmen ülkemizin Müslüman yöneticilerinin sessizliğini anlamakta zorlanıyoruz. Hâlâ niye anlamıyorsunuz diye soruyoruz.
Sonuç olarak Hoca Dehhânî’nin dediği gibi:
Cemâl ü hüsnüne mağrur olursun
Kemâl-i hüsnünün noksânı yok mu?
Yani: Ey insan! Bugün Allah’ın sana bahşettiği güzelliklerden dolayı mağrur oluyorsun. Bilmiyor musun ki, her mevcut gibi senin bu güzelliğin de fanidir. Bir gün bu güzellikten bir avuç topraktan başka bir şeyin kalmayacak…
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).